25 Kasım 2016 Cuma

Muradiye Camii'nde Çizim (Drawing In Muradiye Mosque)


     Manisa'da her daim huzur bulabileceğiniz mekanlardan biri Muradiye Camisinin bahçesidir. Sultan Camisi'ne pek yakın olması sebebiyle insanların pek de uğramadığı bu cami, çok sessiz ve tatlı bir bahçeye sahiptir. III: Murat adına Mimar Sinan tarafından projelendirilen bu cami; Manisa'ya yolunuz düşerse mutlaka uğramanız gereken duraklardan biri olmalıdır.

     For the one who is seeking peace, the most proper place in Manisa is garden of Muradiye Mosque. Because of a bigger mosque nearby it, most of people neglect that mosque, because of that, it's always silent and peaceful. One day, if you come to Manisa, Muradiye mosque must be one of your stations.

24 Kasım 2016 Perşembe

Naber Dergisi 6. Sayısı Çıktı!


     Her an, her saniye kararan ülke gündemine rağmen, arada güzel şeyler de olabiliyor. Naber dergisi 6. sayısı sonunda raflardaki yerini almış, bizlere de gidip almak düşüyor.

23 Kasım 2016 Çarşamba

Ege'de Zeytin Zamanı (Olive Time In Agea)

     Bugün sizlerle paylaşacağım resim birazcık memleket temalı olacak. Manisa'dan İstanbul'a dönüşte aracımız arıza yapınca, yol üstünde Manisa'nın Saruhanlı ilçesinde tamir molası vermek durumunda kaldık. Öğretmen bir ailenin oğlu olarak çocukluğumun hatırı sayılır bir dönemini geçirdiğim bu ilçede, tamir için beklerken, tamirhanede bekleyen bir traktörü çizdim. Bu mevsim Ege'de zeytinlerin toplanma mevsimine tekabül ediyor, bu sebepten, bu yorgun ve yaralı traktörlerin birini bu mevsimde kayıt altına almak güzel oldu. İşte traktörümüz ve sahipleri.


     In these times, especially in Agean neighborhood called as olive time for us. In this time period, we collect olives and produce olive oil from them. When doing this job, our best friends are tractors. Yesterday, when we turning back to İstanbul, we stopped in a small Agean town for fixing our car, when i waiting for process, i saw one of those tractors and recorded it to my sketchbook. Here the tractor and owners of it.



18 Kasım 2016 Cuma

Meeting With An Oldboy (İhtiyar Bir Delikanlıyla Karşılaşmak)


     Bir ikindi vakti, ansızın, sokağı dönünce yakaladım bu ihtiyarı. Onca yıla rağmen hala çalışır durumda.

     In an afternoon time, suddenly catch that old boy when i turned around the corner. Even decades, it's still working.




Eyüp Sultan Bulvarı (Eyup Sultan Boulevard)


     Havaların buz kestiği şu günlerde çizim yapmak günden güne zorlaşıyor, her ne kadar müsait de olsam dışarıya adım atmamayı tercih ediyorum. Bu hafta çizmiş olduğum iki resimden ilki işte bu resim oldu.

     In these cold winter days, it's very hard for me to draw outside the door. Even my entire free time, i couldn't find enough power to draw outside. Here one of my just two drawing which i drew that week.

8 Kasım 2016 Salı

Balıkçı Bakkal Sokak'tan Bir Sahne (A Scene From Balikci Bakkal Street)


     Kademeli çatılar ve merdivenleri defterimde ağırlamayı seviyorum, ailemin oturduğu çevrede bulunan bu sokak çizilmeyi hak ediyordu, bende buna direnmedim.

     I love to host graded rooftops and stairs in my sketchbook. When sitting my family home's neighbourhood, i think, that street deserves to draw and i didn't resist to it.

7 Kasım 2016 Pazartesi

Eski Uzel Traktör Fabrikası (Uzel Tractor Factory Building)


     Garip çatıları, her taraftan fışkıran boruları ve su depoları ile fabrikalarda her zaman çizilecek bir şeyler oluyor. Bu yüzden bugün çizim yapmak için Demirkapı'da bulunan eski Uzel Traktör fabrikasını seçtim. 

     With exciting roofs, lots of spreading pipes and water tanks, factory buildings always serve me as a good drawing locations. Today, i choose a factory building in my route for sketching.    

6 Kasım 2016 Pazar

Arkeoloji Müzesinde Çizim (Drawing In Archeology Museum)


     Daha önce çizim yapmak üzere gittiğim İstanbul Arkeoloji Müzesi'nden kovulma maceramdan bahsetmiştim. Geçenlerde yeniden yolum  bu muhteşem müzeye düştü. Şanslıydım ki kız kardeşim gibi bir sürü genç ödevlerini yapmak üzere buraya gelmiş sağda solda ödevlerini yapmaya çalışıyordu. Bende katıldım aralarına ve ayakta birkaç çizim yaptım. Yaşımdan küçük gösteriyor olmamın bazen böyle güzel avantajları olabiliyor.


     Some museums in most countries does not allow visiters to draw, one of them is İstanbul Archeology Museum. Last year, at one day, guards wanted from us to get out of museum and we couldn'y finish our works. This time, in same museum i meet some high school guys and they are trying to complete their term works. I sneaked inside them and because of my too much younger face, no one suspect. Then i made a few drawing. 

5 Kasım 2016 Cumartesi

Edhem Eldem - Osman Hamdi Bey İzlenimleri Kitabı Hakkında

     Bir defter benim için birinin iç dünyasına yolculuk etmek demektir. Bu sebepten ötürü; bilim ve sanat adamlarının defterlerine, özellikle de çizim defterlerine bu blogda her zaman
yer veriyorum. Bu yazıda da yine böyle bir defterden bahsedeceğim, fakat bu sefer defterden daha fazlası var. Bu yazı Osman Hamdi Efendi’ye ait iki defter ve bu defterler üzerine Edhem Eldem tarafından yazılmış olan bir kitap hakkında. Bu kitap Portakal Sanat ve Kültür Evi’nin 100. Yılı şerefine düzenlenen “Portakalın Yüzyılı” adlı seriye ait olan “Osman Hamdi Bey İzlenimleri”.

     Öncelikle kitabı böylesine güzel ve sade bir formatta bizlere sunanlara teşekkür ederek lafa girmek gerekiyor. Ne yazık ki; bu memleketteki her önemli adam gibi, Osman Hamdi hakkında da eli ayağı düzgün yazılmış kitap çok fazla değil. Yazılmış olan az sayıda kitap ise abartılı ve çoğunun içerdiği verilerin doğruluğu tartışılır. Bu yüzden bu kitap çok önemli bizim için. Kitabın içerisinde bulunan defterler, Osman Hamdi'nin çantasında uzun süre seyahat etmişler. 1869-1885 arası 16 yıllık süreçte Osman Hamdi’nin çantasında Bağdat’tan, Viyana’ya kadar uzun bir yol yol kat etmişler. Bu süreçte yalnızca bu iki defterle mi yetindi; yoksa ek defterler de var mıydı bu konuda herhangi bir bilgi bulunmuyor.

Neredeyse 150 yaşına gelmiş bu defterleri incelediğimde gözüme ilk çarpan husus, herhangi bir tasnif işleminin yapılmamış olmasıydı. Osman Hamdi bir sayfaya not alırken ertesi sayfaya bir portre çizmekte bir beis görmemiş. Çizimlerle notlar aynı defterde kimi zaman da aynı sayfalarda yer almış. Günlüğünü de çizimlerini de aynı deftere tutmuş. Notlarını ayrı, çizimlerini ayrı bir defterde toplama ihtiyacı hissetmemiş. Bu
durum bu on altı yıllık süreçte başka defterler olması ihtimalini azaltıyor. Demek ki; Osman Hamdi zaman zaman defterlerine yoğun bir biçimde sayfalar eklerken, aylarca dokunmadan da durabiliyordu, aksi takdirde bu kadar uzun bir zaman dilimine sadece iki defter sığmasının başka bir açıklaması bulunmuyor.

     Ben bu sayfada aslen konuya bir yerinde çizer gözüyle bakmak istiyorum. Osman Hamdi resim sanatı açısından Avrupa’ya nazaran çok farklı bir kültür birikimine sahip bir toplumun çocuğuydu. Bunun etkilerini defterlerde de gördüm. Yenidünyada ve Avrupa’da, o tarihlerin çok öncesinde bile; Turner, Sargent, Humboldt gibi ressamlar,  seyyahlar,  bilim adamları gördüklerini hızlı bir biçimde kâğıda dökme konusunda artık ustalaşmıştı. At sırtında bile seyyahlar, araştırmacılar durmadan, gördükleri sahneyi hızla deftere dökebiliyorlardı. Bu esnada da suluboya birçoğu için büyük kolaylık sağlıyordu. Ne yazık ki bizim kültürümüz bunlara hala yabancı. Osman Hamdi’yi ben en çok bu sebepten ötürü seviyorum, öncesi olmayan bir adamdı. Kitap elime geçtiğinde, seyahatleri esnasında yapılmış olan bir suluboya çalışması ile karşılaşırım ümidiyle tüm kitabı taradım fakat nafile; birkaç mürekkeplenmiş çizimi de saymazsak, tüm çizimler karakalem ile yapılmıştı.

     Kitapta, seyahatleri boyunca durmadan çizen Osman Hamdi’nin tanıştığı yöre insanlarının portrelerini, kıyafetlerini görürken, kimi zaman bu kişilere dair ayrıntılı bilgiler de okuyacaksınız. Senelerce evvel kaybolup giden bu insanların izlerini bulmak gerçekten muhteşem. Defterlerdeki diğer bir yerinde çizerlik unsuru da mimari çizimler. Ne yazık ki Osman Hamdi birçok sahneyi hiç tamamlamamış. Ne Avrupa seyahatleri esnasında yapılmış çizimler; ne de Bursa, İznik’te yapılmış olan çizimlerin hiçbiri tamamlanmamış. Bu sahneleri çizerken hangi kısıtlamalar nedeniyle çizimleri tamamlamadığını bilemiyoruz. Belki de sadece formları kaydetmekti istediği.



     Sonuç olarak kitap, pek değerli bir çalışma olmuş. Başucu kitaplığımda yerini şimdiden aldı. İlginin zaten az olduğu bir konuda, bu kadar spesifik bir kitabın basılıyor olması bile, bu zamanda beni çok şaşırttı. Büyük ihtimalle çok fazla basılmamış olan bu kitabı tükenmeden mutlaka edinmeniz tavsiyesinde bulunuyorum sizlere, çünkü çizim yapmayı seven her insan için değerli bir kitap olmuş.

Osman Hamdi Efendi, Nemrut Kazıları Esnasında

4 Kasım 2016 Cuma

Güneş Gözlüksüz Kalınca (Without Sun Glasses)


     Bugünlerde dışarı çıkarken sürekli güneş gözlüğümü unutuyorum, böyle olunca da görmeden resim yapmak durumunda kalıyorum. Kış güneşi ısıtmasa da insanın gözünü almaya yetiyor. Üsküdar sahilinde dün çizim yaparken de aynı şeyleri yaşadım, bu sebepten akşam gelir gelmez hemen çantama gözlüğümü ekledim.

     Nowadays, i always forgot my sunglasses at home, and i had to draw my sketches blindly. Even it's not enough for heating, winter sun is adequate for making your eyes blind. Today, when i drawing at Uskudar seaside, lived same problems, so that at night, i immediatelly put my sun glasses to my bag.

3 Kasım 2016 Perşembe

Karanlık Bir Sahneyi Çalışmak (Working On A Night Scene)


     Soğuk ve karanlık bir gecede Eyüp Sultan'da beklerken karşıdaki dükkanları çizmek istedim. Aslında amacım biraz da karanlık bir sahneyi çalışmaktı, İlk deneme için tüm ışık kaynaklarını aynı renkte aydınlatıyor olarak varsaydım.

     In a cold and dark night, when i waiting in Eyup Sultan, want to draw shops in front of me. Actually, i want to work on a night scene. For first trial, i assumed that all illumination sources are radiating same color of light rays.