23 Eylül 2021 Perşembe

Kutup Filmleri

Roald Amundsen's Expedition Map(Great Soviet Encyclopedia)

     Birkaç yıldız buna benzer bir post hazırlamak istiyordum, üşengeçlikten başına oturamadım, fakat filmleri izlemeye de devam ettim. En azından kendime geride düzenli bir listenin kalması için böyle bir listeye ihtiyaç hissettim. Belki ileride başka konular için de benzer bir yol izlerim, bazı tematik filmleri, kitapları unutmamak için kayıt altına almam gerekiyor. Bu yazının amacı Kuzey ve Güney Kutup daireleri içerisinde veya bu bölgelere yakın yerlerde geçen filmleri(belki ilerleyen zamanlarda kitapları) bir kenara not etmek. Kutuplarda geçen her türlü filmi burada toplamaya kararlıyım. Bu konuda sizlerin de yardımlarını bekliyorum. Yazının şu anda okumakta olduğunuz hali en güncel hali değil, sağlıklı nefes alıp verebildiğim süre zarfı içerisinde bu temaya sahip bir film izlediğim sürece listeye ekleme yapmaya devam edeceğim. Son olarak şunu tekrardan hatırlatmalıyım ki safkan kutup filmleri haricinde belli başlı sahneleri kutuplarda geçen filmleri de listeye dahil etmeyi doğru buldum, bu sebepten ötürü her filmin altına kısaca filmin konusu hakkında notlar ekledim. Dediğim gibi bu yaşayan bir liste ve sizlerin de yardımlarını bekliyorum.


  Erebus ve Terror isimlerine defalarca kez Jules Verne'nin kitaplarında rastlamıştım. Dizi çekilmeden önce de bu ihtişamlı gemiler hayal dünyamı süslemekteydi. Çok çabuk gaza gelen biri olarak dizinin adını duyunca bile tüylerim diken diken olmuştu. Bu bahtsız iki gemi 1845 yılında Atlantik'ten Pasifik'e kestirme bir yol bulmak umuduyla bilmem kaçıncı kez sefere çıkıyor ve sonrasında buzlar arasına sıkışan gemiler ve tayfalardan bir daha haber alınamıyor. Diziye o kadar güzel hazırlanılmış ki, ekip tarihi eskizlerden ve notlardan geminin detayları, ekipmanları, tayfanın kıyafetlerine kadar her türlü ayrıntıyı ince ince dokumuş.Hayatımda izlediğim en güzel şeyler arasında yerini gururla aldı bu seri. Diziyi her kış bir tur izlemek adet gibi bir şey oldu benim için, öyle muhteşem bir iş çıkarılmış ki Jurassic Park filmerinden sonra hayatımda ilk defa bir daha bu kadar güzel bir şey izleyemeyeceğim hissine kapıldım. Bu hissi bahsettiğim gibi hayatımda ilk olarak TV'de Jurassic Park'ı izlerken yaşamıştım, 2021 yılında bile hala yanına yaklaşabilen bir dinozor filmi çıkmış değil. Sanırım bu dizi de böyle olacak benim için.

  Şu fani dünyada beni en çok üzen şeylerden birisi de hala tam bir Lovecraft uyarlaması izleyememiş olmaktır. Ancak onun eserlerine en yakın uyarlama hangi film derseniz The Thing filmi olabilir. Filmin senaryosu Lovecraft'ın Deliliğin Dağlarında isimli hikayesinden esinlenilerek oluşturulmuş. Antarktika, buzullar, John Carpenter ve tanımlanamayan bir yaratık. İnsan hayattan başka ne ister ki?

    Bu filmi ben kendi adıma çok değerli buluyorum. Yıllar geçse de kutuplarda denizcilik hala zor ve bir buz kırıcı için bile hala o sular tehlikeli olabiliyor. Bu filmi esas güzel yapan bu sefer hikayeyi bir de Ruslardan dinlemek. Hikaye benzer olsa da olaylara farklı bir pencereden bakmak fena değildi. Keşke filme daha fazla kaynak ayrılabilseymiş ve bu kadar CGI'ya abanılmasaymış demeden edemeyeceğim. Umarım Jean Jacques Annoud gibi bir yönetmen benzer bir senaryoya el atar da güzel bir buz kırıcı hikayesi izleriz.

  İsveçli bir dedektif Norveç'e bir cinayeti sorgulamak amacıyla gelir ve bir saha araştırması esnasında ortağını sehven vurur ve ölümüne sebep olur. Yazın günlerce güneşin batmadığı bu diyarda gözüne uyku girmeyen dedektifimizin kafayı yeme noktasına gelmesinin hikayesini izleriz bu filmde.

  Safkan bir kutup filmi mi izlemek istiyorsunuz? Buyurun o zaman, size bir Inuit kabilesinin yaşamını konu edinen 2 saat 52 dakikalık dev film. Açıkcası konusunu nasıl anlatacağımı bilemiyorum, sanırım yerel bir halk hikaye kahramanının başından geçenler olarak özetlenebilir. Atanarjuat'ın buzlar üstünde yalın ayak, baldırı çıplak kilometrelerce koşuşunun hikayesi. Filmin en güzel yanı bildiğim kadarıyla oyunculardan yönetmene kadar hepsinin yöre halkı olması, gerçek manada o insanların hayatlarına şahit olduğum için benim için fazlasıyla değerli bir filmdi.

    Güneşin uzun süre görünmediği diyarlarda vampir filmi nasıl olurdu hiç merak ettiniz mi? Orta kuşaklarda 7-8 saat karanlıkta karnını doyurmaya çalışan arkadaşlar "Yeter be!" diyerek kışın yüksek enlemlerdeki köyleri basmaya başlıyorlar. Bu listede kesinlikle yerini alması gerektiğini düşündüğüm filmlerden birisi de bu film.

    Animasyon türü filmleri izlemeyi seven biriyseniz bu film güzel gelebilir, özellikle bazı sahneleri çok etkileyiciydi, bir ara tekrardan izleyebilirim, sanırım biraz apar topar izlemişim.

    Kutuplar, rahmetli Paul Walker ve bir miktar Husky. Yine bir hayatta kalma macerası, çok istememe rağmen bir türlü tamamlayamadığım filmlerden. Ne zaman başına otursam yarım kaldı, bu sene bari bitirebilsem keşke.

     Çocukken ne kadar korktuysam artık fragmanı izlerken pantolonuma dolduruyordum az kalsın. İnsanın aklını alan müzikleriyle kesinlikle izlenmesi gereken bir film, eğer yeterli güven, özveri ve tecrübeye ulaşırsam yeniden izleyeceğim. Uzaydan gelen bir virüs ve dünyada gizli uzaylı kolonizasyonunu keşfeden ajanlar vs. derken film bitmiş olacak. Bu film de yine direkt olarak kutuplarla alakası bulunmayan ancak bazı sahneleri kutuplarda geçen filmlerden.

     Normalde filmleri değerlendirirken pek oyuncuları dikkate almam ama konu Harrison Ford olunca ne yazık ki pek başarılı olamıyorum.  Sam Neil, Harrison Ford ve Leslie Nielsen demek benim için çocukluğum demek bu yüzden bu üç oyuncu için bu durum kaideyi bozacaktır bilginize. Harrison Ford ve Liam Neeson'un oynadığı bu filmin hikayesi direkt olarak kutuplarla alakalı değil. Filmde soğuk savaş yıllarında test aşamasında olan bir nükleer denizaltının başına gelenler ve işlerin neredeyse doğu ve batı blokları arasında savaş çıkartacak kadar tehlikeli bir boyuta gelmesinin hikayesi anlatılıyor. Denizaltının ilk test görevi Kuzey Kutbu'na yakın bir yerde satha çıkıp balistik test füzelerinden birini verilen tatbikat noktasına ateşlemek. Bu sebepten ötürü bu film de listeye dahil olmuş bulundu.

    İzleyeli yıllar olmasına rağmen fragmana bir göz gezdirirken sahneleri çok iyi bir biçimde hatırladığımı farkettim. Düşündüğümden daha fazla etkilenmişim filmden. Yürek ısıtan bir kutup filmi arıyorsanız doğru yerdesiniz. Noel Baba'ya inanmayan bir veledin Kutup Ekspresi'nde başına gelenleri izlemek istiyorsanız buyurun.

  Kaşiflik akıllı insanların işi değil, sıcak soba başında kaşiflik olmuyor. Ernest Shackleton abimiz de gerçek bir kaşif, henüz Endurance'ın bu son seferini detaylı bir biçimde okuyup edemesem de bu durum Shackleton'un ne kadar kahraman ruhlu bir kaşif olduğu sonucunu değiştirmiyor. Kuzey denizlerinin aksine Antarktika suları insanoğlunun ticaret rotaları üzerinde olmaması ve Kuzey'e göre çok daha soğuk olması sebebiyle çok sonraları popüler olmaya başlamış. Bu seferlerden en korkuncuna dair güzel bir belgesel izlemek isterseniz mutlaka bu dökümanteri tavsiye ederim.

   Bahtsız bedevi pilot rolündeki Mads Mikkelsen'in uçağı kardan bir çöle düşer ve sonrasında tek başına kalan pilotumuzun maceraları olarak özetleyebilirim bu filmi. İzlerken kendimebu kadar az malzemeyle adamlar nasıl bu kadar güzel filmler çekiyor diye sordum defalarca.

    Bu filmin haberini aldığım gün cidden çok heyecanlandığımı hatırlıyorum, çocukken izlemeye doyamadığım çizgifilmin filmi çekılecekti. Filmi sinemada izleyebildim mi hatırlayamıyorum, o yaz daha yeni kaydolmuştum üniversiteye. Filmin yanılmıyorsam ilk sahnelerinde 19. yüzyıl başlarında kahramanımızın kaşif atası Archibald Withwiky'nin Kuzey Kutbu'nda keşif seferi esnasında yanlışlıka Megatron'u bulmasını anlatıyordu. O sahne için bile yeniden izlenebilir. Hatırlamak için tekrardan o sahneye bakınca okula kaydolduğum günlere döndüm birden.

   Eskiden böyle filmler Amerika'dan çıkardı, şimdilerde kült filmleri döndürüp döndürüp tekrardan çekmekle meşgul olduklarından pek bu tarz filmler çıkmaz oldu. Bu film benim en sevdiğim türdeki filmlerden birisi; uzak kontrol noktası, hudut karakolu, ıssız adalardaki deniz fenerleri vs gibi sıkışıp kalmışlık hikayelerini oldukça seviyorum. Kutupta soğuk savaş döneminden kalma bir gözlem kontrol istasyonu ve burada görevlendirilen asli bir çalışan ve yanındaki genç stajyerin hikayesi sizleri de benim kadar etkileme potansiyeline sahipse mutlaka vakit ayırın derim.

  İnsanların bir dönem uçakların asla güvenilmez ve sürdürülebilir olmadığını düşündüğünü, bunun yerine kesinlikle zeplinlere yatırım yapılması gerektiğini savundukları bir dönemi hayal edebiliyor musunuz? Tarihten bihaber günümüz insanları bu seviyeye sanki bir anda gelindiğini zannediyor. Suratına bakmadığı buğday bitkisinin bile evcil hale getirilebilmesinin kaç bin yıl sürdüğünün farkında değil. Konumuza dönersek, biliyorsunuz 20. yy insanlığın rekor üstüne rekor kırdığı bir dönem, ulus devletler birbiriyle kıyasıya bir yarışta ve bu yarış kutupta da sürüyor. Kuzey Kutbu'nu havadan da keşfetmek için İtalyan Hava Kuvvetleri 1928 yılında yine Umberto Nobile komutanlığında Italy adlı zeplinle bir sefer daha düzenliyor ve işler yolunda gitmeyip zeplin hiçliğin ortasına düşüyor. Film daha çok bu kısımlarla ilgileniyor. Özellikle Nobile'nin gözünden yaşanılanlara şahit oluyoruz. Filmde arkadaşı Nobile'i kurtarmak adına yola çıkıp sonrasında kendisinden bir daha haber alınamayan ünlü Kuzey Geçidi Kaşifi Roald Amundsen'den de bahsediliyor. Bunun yanında ilk buz kıranlardan Krassin'i de görmek beni bayağı mutlu etti. Bu filmi bu kadar geç izlediğim için kendime bayağı kızdığımı itiraf ederek başka bir filme geçiyorum.

  Rahmetli Anthony Quinn'e rağmen pek sevemediğim filmdir, yine beyaz adam vahşilerin ülkesinde. Tuttukları çekik gözlüyü doldurmuşlar filme, tiplerin uzaktan yakından Inuitlilerle alakası yoktu. O yüzden dediğim gibi pek hoşlaşamadım bu filmle.

    Nova Zembla filmi Willem Barentzs'ın 16. yüzyılda Kuzey Geçidini aramak üzere çıkmış olduğu denemelerden 3.sünün yani sonuncusunun hikayesinden esinlenilerek yaratılmış. Bu süreçte son seferde gemide olan ve ilk iki yolculuğu da kaleme alan ve filmde sonradan bahsedildiği kadarıyla dünyanın en çok satan ilk kitabı olan Gerrit De Veer'in hatıratı kullanılmış. Filme dair en büyük eleştirim sanki yönetmen başrolün sevdiceği rolündeki hanıma kendini fazla kaptırmış gibi. Sanırım bu yüzden filmde sürekli bizim yerli dizi tadında gereksiz romantik sahneler giriyor araya. Bir bakmışsınız tayfa buzlar arasında mücadele ederken hemen pat diye sahne değişiyor ve hanım kızımız tül bir elbise içerisinde kilisenin tam ortasında bir salıncakta arz-ı endam eyleyişi geliyor ekrana. Keşke kızı koşturana kadar tayfanın buzlar arasında ne yaşadığına biraz daha fazla zaman ayırılsaydı.  Film fena olmamakla birlikte çok daha iyi olabilirdi.

    Biraz da çizgifilmlere gelelim, bu sefer Brother Bear'dan bahsedeceğiz. Filmde baş karakterimiz Kinai abisinin ölümüne sebebiyet veren ayıyı günlerce takip eder ve sonunda ayıdan intikamını alır, ancak ayının geveze bir yavrusu bulunmaktadır. Ruhlar Kinai'ın öfkesine yenik düşüp bu ayıyı gereksiz yere öldürmesine ve gariban yavruyu anasız bırakmasına öylesine kızarlar ki onu ergen bir ayıya çevirirler. Kendisini tekrardan insana dönüştürmesinin yolu Kuzey ışıklarının dünyaya dokunduğu yere varmasıdır ve bunu geveze yeni kardeşiyle gerçekleştirmek durumunda kalmıştır. Bu filmi kız kardeşim sevdiği için sanırım en az elli kere baştan sona izledim. Tam olarak ne kadar kuzeyde geçtiğini bilemesem de yürek ısıtan kuzey filmleri kontenjanından listeye giriş yapmış bulunmaktalar.

    Yürek ısıtan kuzey çizgifilmlerinden birisi de kesinlikle Balto'dur, kardeşim sayesinde yine Balto'yu da defalarca izlemiştim. Hatta kardeşim belki de baba anne demeden önce Balto demiş olabilir, tabii balto da diyemiyordu o zamanlar, "batu, batu!" diye sesler gelmeye başladığı zaman diski sürüyorduk alete. Ruh hastası gibi sabah akşam Balto izlerdik, ne günlerdi be! Balto filmini tekrardan bu yazı için araştırınca aslında gerçek bir hikayeden esinlenilerek yaratıldığını öğrendim. 1925 yılında Alaska'da bir kasaba olan Nome'da difteri salgınına ilaç yetiştirmek için koşan kahraman köpeklerin hikayesini anlatıyor. Salgın özellikle kasabanın genç ve çocuklarını vurduğu için Balto'nun kahramanlığı daha da önem kazanıyor, öylesine isim yapıyor ki kendisinin doldurulmuş bedeni halen daha Cleaveland Doğa Tarihi Müzesi'nde saklanıyor ve New York Central Park'ta da bir heykeli bulunuyor. Kesinlikle güzel bir film.

     Film Kuzey Kutup dairesi içerisinde gezinip duran ve sürekli gemileri batmasına sebebiyet veren dünya dışı bir varlığın yok edilmesi için görevlendirilen nükleer bir denizaltının hikayesini anlatıyor. Tamamiyle Kuzey Kutbunda geçse de kutba dair pek bir şey yok denilebilir. 

Yazdıça aklıma garip garip filmler de gelmeye başladı. Bunlardan birisi de Iceman filmi, yine bir Arktik araştırma ekibi, yine buzun içerisinde hapsolmuş bir yaratık. Ancak bu seferki bir Neanderthal erkek bir birey. Sanırım bir ara TV'de de sürekli dönen filmlerdendi. Eğlenceli bir film.

     Filmi izleyeli yıllar oldu, pek yorum yapacak kadar hatırlamıyorum. Bu filmi listeye alma sebebim filmin başında Artktik'te sondaj çalışmaları yapan ekiple alakalı sahne. Sonuçta bir şekilde Kutup dairesi içerisinde sahnesi olan tüm filmleri almaya çalıştım. Aksiyon severler için birebir. Nedense bu tarz filimler bir yerden sonra pek sarmaz oldu, sırf listeye alıyorum diye de tekrardan izleyesim gelmedi.

      Destansı bir modern zaman kaşifliği filmi. Antarktika'da uydular bir noktada aşırı ısı yükselmesi tespit eder ve tesadüfe bakın ki aynı noktada bulunan balinacılık işletmesinde bundan yüz yıl önce insanlar birden ortadan kaybolmuşlardır. Hemen o noktaya akın eden kaşiflerimiz bir anda kendilerini uzaylıların aşiret kavgasında buluverirler ve birden anlarlar ki aslında bu yüzyıllardır, hatta bin yıllardır süregelen bir kavganın devamıdır. Daha fazla ipucu verip tat kaçırmak istemiyorum; izleyin, görün.
 
     Gece gece yüreğimi dağlayan filmdir kendisi. Filmin muhteşem bir oyuncu kadrosu var, yönetmenimiz Kon Tiki filminin de yönetmeni olan Espen Sandberg. Kalpten yapılmış bir film izlemek istiyorsanız mutlaka listenize ekleyin. Bu listeyi yaparken bu kadar güzel filmlerle karşılaşacağımı asla tahmin etmiyordum. Bu tür filmleri izlerken biraz patikadan ayrılmış gibi hissediyorum, alıştığım sinema akımlarının dışında gezinirken bazı filmlerde içim fazlasıyla ürperiyor. Nedense kendi kendimi sorguya çektiğim garip saatler yaşattı bana. Filmdeki atıflar da çok güzeldi, özellikle çocukluk sahnelerinde açık kitabın sayfaları arasında göze çarpan John Franklin Seferi eskizleri beni biraz duygulandırdı. Belki de son ve büyük kutup kaşifi Amundsen'in hayatına böyle bir pencereden bakmak çok güzeldi.

     Filmde kahramanlarımız bir portaldan geçtikten sonra kendilerini Kuzey Kutbu'nda buluyorlar ve buzlar üstünde yürürken bir denizaltı buzları kırarak satha çıkıyor, kutup sahneleri de burada son buluyor. Sadece F-15 sahneleri için sonuna kadar sabrettim, benim için bile fazla kötüydü.

     Doksanlarda ve ikibinlerin başlarında dini TV kanallarında moda olan boktan bir dizi formatı vardı ve bu format şu şekildeydi: birbirinden bağımsız hikayelerden oluşan bölümlerde baş karakterler bölüm başında çok büyük bir günah işlerler ve sonrasında finale kadar da pişmanlık içinde tanrıya yakarırlardı. Derken tam da tanrının onları terkettiğini düşünürken saçma sapan ihtimaller zinciri bu kötülüğün halkalarını bir araya getirir ve nasıl oluyorsa hakkın rahmetine şaşıran iki tarafta hüzünle kameraya bakaren bölüm biterdi, bu olaylar da mutlaka ve mutlaka bin sene ölmüş alim bir zatın türbesi etrafında gelişirdi. Bu formata tutkun olan tek millet biz değilmişiz, Ruslar da ne yazık ki böyle bir film çekmek istemiş sanırım ve ortaya Ostrov çıkmış. Rusya'nın kuzeyinde Karelya Cumhuriyeti sınırları içerisinde yer alan bir adada Ortodoks bir rahibin sırlarla ve ilahi tesadüflerle dolu hikayesini izlemek isterseniz bu film kesinlikle tam size göre. İzlediğim en gereksiz filmler arasında yerini aldı ne yazık ki.

     Konu itlik, serserilik olunca bakılacak yer belli. Filmimiz Rusya'nın ücra köşelerinde acil kamulaştırma kararıyla evinden olan bir vatandaşın çektiği acıları, sıkıntıları dile getiren bir ödüllü bir film. Cannes ödülü alan her filmde olduğu gibi bu filmde de süre konusunda yönetmen ipin ucunu kaçırmış olsa da güzel bir film. Her ne kadar hikaye biraz tanıdık olsa da başka pencerelerden bakmakta yarar var.

     Dünyanın ucunda Antarktika'da yaklaşık bin kişinin yaşadığı askeri ve bilimsel amaçlar düşünülerek kurulmuş McMurdo üssünde günlük hayata dair unsurların Werner Herzog tarafından kayda alındığı bu filmi izlemek benim için bayağı hüzünlü oldu. İzlerken sürekli aklımda "Neden?" sorusu vardı. Neden mesela bizim sadece umrumuzda olan bir sonraki seçimler hep? Neden ekstrem sıcaklıklarda yaşayan mikrocanlıların adaptasyon biçimleri hiç umrumuzda değil? Neden mesela sabah akşam övündüğümüz üç kıtaya hükmetmiş atalarımızdan geriye hüküm sürdükleri topraklardaki insan kültürüne, tarihine, jeolojik yapısına, bitki hayvan türlerine ait dünya bilimine katkı sunacak tek eser yok? Bu sorulara sizler de boğulmak istiyorsanız mutlaka bu belgeseli izlemelisiniz. İzlediğim en sade ve güzel belgesellerden biriydi bu film.

     Yine bir Antartktika filmi, soğuk savaş döneminde bölgede uçan bir An-12 içinde önemli bir kargo taşımaktadır, olanlar olur ve uçak bir şekilde karlar altında kaybolur. Yıllar sonra tesadüfen uçağı ve içindekileri bulanların ve bunların başına gelen belaları anlatan klişelerle dolu bir film. Bazı aksiyon sahneleri o kadar uzatılmışki aksiyon olmaktan çıkmış. Böyle filmler çıktıkca bu işe bir son mu vermeliydim acaba çok önceleri diye sormadan edemiyorum kendime...

     Bu listedeki en garip filmlerden birisi sanırım Nazis at the Center of the Earth filmidir. Eğer benim gibi b movie hastası, kötü film gördüğü zaman izlemeden duramayan tiplerdenseniz bir ihtimal hoşunuza gidebilir, aksi takdirde uzak durmak en iyisi.

     Henüz izlememekle birlikte bir okurum önerisi üzerine listeye dahil ettim. Bende de izleme listesinde ilk sıralarda.

Liste Devam Edecektir...

4 yorum:

  1. Merhaba,2005 yılı yapımı antarctıc journal isimli bir güney kore filmi var,filmi izledim ve begendim,listenize dahil etmelisiniz bence,teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım böyle güzel önerilerin devamı gelir, çok çok teşekkürler izler izlemez listeye ekliyorum

      Sil
  2. Herkese Merhaba, Listenizde yer almayan Kutuplarda geçen filmler ve diziler önermek istiyorum. The Thing 2011, Arctic Predator 2010, Endless Night 2015, filmleri ile The Head 2020 ve The North Water 2021 dizilerini ekleyebilirsiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanın bloguna böyle okuyucular gelince doğrusu gurur duyuyor, keşke birkaç cümleyle filmlerden de bahsetseydiniz, şahane olurdu. The Thing'in yenisini neden eklememişim acaba ben de merak ettim doğrusu. Katkılarınız için teşekkürler, böyle böyle güzel bir liste çıkıyor ortaya.

      Sil