Bir defter benim için birinin iç dünyasına yolculuk etmek
demektir. Bu sebepten ötürü; bilim ve sanat adamlarının defterlerine, özellikle
de çizim defterlerine bu blogda her zaman
yer veriyorum. Bu yazıda da yine
böyle bir defterden bahsedeceğim, fakat bu sefer defterden daha fazlası var. Bu
yazı Osman Hamdi Efendi’ye ait iki defter ve bu defterler üzerine Edhem Eldem
tarafından yazılmış olan bir kitap hakkında. Bu kitap Portakal Sanat ve Kültür
Evi’nin 100. Yılı şerefine düzenlenen “Portakalın Yüzyılı” adlı seriye ait olan
“Osman Hamdi Bey İzlenimleri”.
Öncelikle kitabı böylesine güzel ve sade bir formatta
bizlere sunanlara teşekkür ederek lafa girmek gerekiyor. Ne yazık ki; bu
memleketteki her önemli adam gibi, Osman Hamdi hakkında da eli ayağı düzgün
yazılmış kitap çok fazla değil. Yazılmış olan az sayıda kitap ise abartılı ve
çoğunun içerdiği verilerin doğruluğu tartışılır. Bu yüzden bu kitap çok önemli
bizim için. Kitabın içerisinde bulunan defterler, Osman Hamdi'nin çantasında
uzun süre seyahat etmişler. 1869-1885 arası 16 yıllık süreçte Osman Hamdi’nin
çantasında Bağdat’tan, Viyana’ya kadar uzun bir yol yol kat etmişler. Bu
süreçte yalnızca bu iki defterle mi yetindi; yoksa ek defterler de var mıydı bu
konuda herhangi bir bilgi bulunmuyor.
Neredeyse 150 yaşına gelmiş bu defterleri incelediğimde
gözüme ilk çarpan husus, herhangi bir tasnif işleminin yapılmamış olmasıydı.
Osman Hamdi bir sayfaya not alırken ertesi sayfaya bir portre çizmekte bir beis
görmemiş. Çizimlerle notlar aynı defterde kimi zaman da aynı sayfalarda yer
almış. Günlüğünü de çizimlerini de aynı deftere tutmuş. Notlarını ayrı,
çizimlerini ayrı bir defterde toplama ihtiyacı hissetmemiş. Bu
durum bu on altı
yıllık süreçte başka defterler olması ihtimalini azaltıyor. Demek ki; Osman
Hamdi zaman zaman defterlerine yoğun bir biçimde sayfalar eklerken, aylarca
dokunmadan da durabiliyordu, aksi takdirde bu kadar uzun bir zaman dilimine
sadece iki defter sığmasının başka bir açıklaması bulunmuyor.
Ben bu sayfada aslen konuya bir yerinde çizer gözüyle bakmak
istiyorum. Osman Hamdi resim sanatı açısından Avrupa’ya nazaran çok farklı bir
kültür birikimine sahip bir toplumun çocuğuydu. Bunun etkilerini defterlerde de
gördüm. Yenidünyada ve Avrupa’da, o tarihlerin çok öncesinde bile; Turner,
Sargent, Humboldt gibi ressamlar, seyyahlar, bilim adamları gördüklerini hızlı bir biçimde
kâğıda dökme konusunda artık ustalaşmıştı. At sırtında bile seyyahlar,
araştırmacılar durmadan, gördükleri sahneyi hızla deftere dökebiliyorlardı. Bu
esnada da suluboya birçoğu için büyük kolaylık sağlıyordu. Ne yazık ki bizim
kültürümüz bunlara hala yabancı. Osman Hamdi’yi ben en çok bu sebepten ötürü
seviyorum, öncesi olmayan bir adamdı. Kitap elime geçtiğinde, seyahatleri
esnasında yapılmış olan bir suluboya çalışması ile karşılaşırım ümidiyle tüm
kitabı taradım fakat nafile; birkaç mürekkeplenmiş çizimi de saymazsak, tüm
çizimler karakalem ile yapılmıştı.
Kitapta, seyahatleri
boyunca durmadan çizen Osman Hamdi’nin tanıştığı yöre insanlarının portrelerini,
kıyafetlerini görürken, kimi zaman bu kişilere dair ayrıntılı bilgiler de
okuyacaksınız. Senelerce evvel kaybolup giden bu insanların izlerini bulmak
gerçekten muhteşem. Defterlerdeki diğer bir yerinde çizerlik unsuru da mimari
çizimler. Ne yazık ki Osman Hamdi birçok sahneyi hiç tamamlamamış. Ne Avrupa
seyahatleri esnasında yapılmış çizimler; ne de Bursa, İznik’te yapılmış olan
çizimlerin hiçbiri tamamlanmamış. Bu sahneleri çizerken hangi kısıtlamalar
nedeniyle çizimleri tamamlamadığını bilemiyoruz. Belki de sadece formları
kaydetmekti istediği.
Sonuç olarak kitap, pek değerli bir çalışma olmuş. Başucu
kitaplığımda yerini şimdiden aldı. İlginin zaten az olduğu bir konuda, bu kadar
spesifik bir kitabın basılıyor olması bile, bu zamanda beni çok şaşırttı. Büyük
ihtimalle çok fazla basılmamış olan bu kitabı tükenmeden mutlaka edinmeniz
tavsiyesinde bulunuyorum sizlere, çünkü çizim yapmayı seven her insan için
değerli bir kitap olmuş.
|
Osman Hamdi Efendi, Nemrut Kazıları Esnasında |