Tatili güzel değerlendirmek adına eşimle birlikte Florya'da kurulan büyük akvaryuma gitmeye karar verdik. Planımız aslında çok güzeldi fakat kalabalığı hesaba katma olanağımız yoktu. Her neyse çantamızı yapıp yola düştük. Birkaç aktarma sonrasında akvaryuma vardık. Başımıza gelecek olanları görsek büyük ihtimalle kapıdan dönerdik, fakat öyle olmadı. Adeta bir akıntıya kapılmışcasına kaderin bize hazırladığı felakete doğru gidiyorduk.
İçeride aklı mantığı yerinde her insanı delirtmeye yetip artacak kadar sinir bozucu bir kalabalık vardı. Bu kalabalığın muhteviyatındaki en sinir bozucu unsur tabiki de çocuklardı. Sürekli koşturup ayağınıza basan, balık gördükçe tankları tekmeleyen, sürekli ciyaklayan bu garip yaratıklardan hiç hazzetmiyorum. Hayatlarında hiçbir haltı becerememiş insanların ne yazık ki ülkede tek tatmin yolu çocuk yapmak olduğu için, bu çocuklar müzede, tiyatroda, filmde size hayatı dar edebiliyor.
Akvaryumu bize dar eden ikinci grup ise bunların velileriydi. "Göster amcana pipini" diye diye çocuk büyüten insanlar, ne yazık ki çocuğunun her taşkınlığına onay vermenin ötesinde "Aferin benim aslanıma" tavırlarıyla etrafta koşuşup duran çocuklarının arkasından insanlara çarpa çarpa, bebek arabalarıyla ayaklarınızın üstünden geçe geçe ilerliyorlardı.
Üçüncü sinir bozan grup bu baştaki iki grubu da içine alan "Selfie" insanlarıydı. Bütün bir akvaryumu telefonlarının ekranlarından izlediler. Ekrandan başlarını kaldırdıkları yegane zamanlar selfie çekim zamanlarıydı. Bu sebepten ötürü bizler de tankları görmekte çok zorlandık. Çünkü her tankın önünde bir sürü insan fotoğraf çekilmek için sırtını dönüyor ve tankı kapatıyordu. Yani hiç kimse tanklara bakmıyordu.
Bu insanların umurlarında olan tek şey o tankın önünde fotoğraf çekilmekti. Kişi başı elli liraya yakın para verip, geliş sebebi olan akvaryumlara bakmadan hızlıca fotoğraf çekilip çıkan bu kalabalık gerçekten çok ilginçti. Üzerlerinde çalışmak isterdim. Birde Arap turistler vardı, o konuya girersem çıkamam, bu yüzden girmiyorum.
Bu kadar insan arasında bende çizim yapabileceğimi sandım, evet, bunu ciddi ciddi düşündüm. Fakat sadece bu resmi çizebildim. Yerin altında, dar tünellerde, güneşin altında, ıslak ve soğuk yerlerde, yağmurda bir sürü farklı yerde çizim yapmaya çalıştım, fakat bu kadar çile çektiğimi hiç hatırlamıyorum. Çocuk çığlıkları, ter kokusu, sıcak ve rutubetli ortam şartları, sürekli ayağınızın üstünden geçen bebek arabaları ve daha bir sürü şey. Kendime burada çizim yapmaya çalıştığım için ettiğim küfrün haddi hesabı yok. Sinirden defteri kemirmeye başlamama az kalmıştı ki eşim kolumdan tutup bizi sinirle dışarı çıkardı. Bir milet düşünün ki bu kadar kutsadığı şehrini, milyonlarca insanın ayakları altında çiğnetip, resmen ona tecavüz ediyor, ettiriyor. Çizim yapacak sakin bir yer bulamıyorum artık. İnsanlar İstanbul'da yürüdüklerinin farkında değiller. Bazen defteri kalemi fırlatıp atasım geliyor insanların kafalarına.