Inanna bir gün yer altı dünyasında hüküm sürmekte olan kız kardeşini görmek için yeraltı dünyasına iner. Ziyaret gerçekleşir, hatta belki de şüphe uyandıracak kadar uzar. Durum bu olunca kardeşi yeraltı dünyasındaki iktidarındaki iktidarından olma korkusuyla İnanna'yı bir cesede çevirir. Günler geçer, İnanna dönmeyince veziri hemen tanrılar meclisine koşar ve durumu anlatır. Diğer tanrılar eden bulur diye düşünse de bilgelik tanrısı Enki hemen müdahale eder, İnanna tekrardan canlandırılır. Fakat tam da yer altından çıkacakken kapıda durdurulur ve ona yer altından çıkacak olan bir bedene karşılık başka bir beden bulması gerektiği söylenir.
Yer altından çıktığında bazı kaynaklara göre ilk olarak insanları görür, insanlar üzüntülerinden çuvallar giymiş, ağıtlar yakar halde olduklarından kullarını yeraltından kendisiyle gelen zebanilerine vermeye gönlü razı olmaz. Kocasının sarayına doğru gider. Bir de ne görsün? Temmuz Efendi'nin keyfi yerinde, güzel kıyafetler içerisinde, neşeyle tahtında oturuyor. Sinirden çıldırır ve cinlere "Beden mi dediniz, alın size beden!" der ve kocası cinler tarafından yer altına götürülür. Tabii bu duruma en çok Temmuz'un kız kardeşi hayal tanrısı Geştinanna üzülür. Tanrılara yalvarır yakarır. Temmuz'u tamamen kurtaramasa da onun yerine yarım yıl yerin altında kalmaya tanrıları razı eder.
Böylelikle her yeni yıl Temmuz'un yeryüzüne yeniden dirilmesiyle başlar, tam da yazın sona ermeye, herşeyin sararıp dökülmeye başladığı bu günlerde de Temmuz yeniden ölür, yani yer altına iner. Her yıl sonbaharın zihnimde bıraktığı etki de bu şekilde. Özellikle son birkaç senedir korkarak giriyorum Eylül ayına. Bu sene de sonbahar benim için nahoş sürprizlerle dolu gibi duruyor. Hal böyle olunca bu haftaki resimleri çoban tanrısına adadım. Resimler demişken asıl konumuz geçtiğimiz haftaki buluşmamız olacaktı, ancak garip garip esen rüzgarlar, dengesiz sıcaklıkların etkisiyle böyle bir giriş yapmak durumunda kaldım.
Bu haftaki buluşmamız tam yaza veda buluşması oldu. Bir şekilde denk gelemeyen Usk İstanbul asları olarak plansız bir biçimde büyük oranda denk geldik. Kadıköy Çizgi ve Sahaf festivaline davetliydik. Kadıköy Lisesi'nin bahçesi buluşma mekanı olunca koştuk haliyle. Bu binanın kaderi de İstanbul'daki diğer tarihi binalarla hemen hemen aynıydı. Yine başkası adına utandık. Bahçede çizimlerimizi bitirince Moda sahil'e doğru yol aldık. Orada da birer resim çizdik ve ardından bir şeyler atıştırıp dağıldık. Neşeli olsa da hüzünlü bir gündü benim için. Geçiş mevsimlerini hiçbir zaman sevemeyeceğim galiba.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder