Geçtiğimiz günlerden birinde sevdiğim bir arkadaşımla Kadıköy sokaklarında yürüyorduk, karnımızın açlığı giderek daha hissedilir bir hal alınca konuşmamıza bir yerlere oturup, açlığımızı gidererek devam etmeye karar verdik. Yemekten sonra oturmaya devam edip, masa işgal etme cürmünü gösterenlere yapılan muamele aklıma geldiği için ben zincir hamburgercilerden birine gidelim dedim; kendisi esnafı yaşatma, kapitalizm düşmanlığı vb. sebeplerden ötürü o civardaki lokantalardan birine girmeyi tercih etti. Yemeğimizi yedik ve planımız yemekten sonra birer çay içip sonra yola devam etmekti. Mekanda yemeğini bitiren hemen kalksın diye zaten çay hiç uğramamıştı. Her neyse garsonlar ters ters bakarken arkadaşıma: "Haydi kalkalım artık!" dedim, onun sırtı garsonlara dönük olduğu için sebebini anlamadı ve muhabbete devam etti. Sonrasında garsonlar kalkmadığımızı görünce tekrardan servis açmaya, masaya bir şeyler koyup kaldırmaya başladılar ve sonunda mesajımızı aldık deyip kalktık. Bir kere daha aynı şeyi yaşamış oldum. Belki yediğimiz şeylerin kalitesi bahsettiğim hamburgercilerden iyiydi, ancak her zamanki gibi insan muamelesi görmekten çok uzaktı. Starbucks, Burger King gibi mekanları lafa geldi mi gömsek de kimse insanı darlamıyor. Sipariş vermeseniz de kaldıran eden yok. Diğer tarafta normalin üç katı fiyata yemek yedikten sonra bir nefeslenmek için beş dakika bile oturamamak çok acı. Aynı şey ülkenin her yanında ne yazık ki var.
Birazdan bahsedeceğimiz şu Type VIIC/41 kitini almak için maketçilerden birine gitmiştim, maketin fiyatını internetten biliyordum aslında. Belki kutuya falan bir bakarım, yahut da fiyatı daha uyguna gelir diye internetten siparişi vermeyip dükkana bir bakmayı yeğledim. Her neyse işlerimi halledip maketçiye vardım, maket tanrısı beni buz gibi bir ifadeyle karşıladı, bu duruma alışkın olduğum için umursamadım. Raflara yöneldim, kutuyu elime almamla zaten yanımda bitti arkadaş, çaktırmadan rafları düzeltiyor g*t kadar dükkanda. Aklınca kontrol ediyor müşteriyi, neyse yine mesajı aldım, kutuyu çevirdim ve fiyata baktım. Fiyat da internettekinin kargo ücreti eklenmiş halini bile çok çok geride bırakıyor. Kutuyu öylece bıraktım ve dükkandan çıkıp gittim. Bana mutlu mesut maketler arasında gezme hakkı vermiyorsun, maketleri incelememe zaten izin vermiyorsun, fiyatların da ekonomik olmanın çok çok ilerisinde. Peki bana ne sunuyorsun? Ne diye evimden, işimden kalkıp, onca yolu aşıp senin dükkanına geleyim? Aynı yukarıdaki örnekteki gibi, yemekten sonra muhabbet edemeyeceksem neden para ödüyorum? Kimse bana kalkıp o adam kira veriyor ediyor ayağı yapmasın, herkesin kendine göre gideri var. İstanbul'da kaç işletme kendi yerinde iş yapıyor acaba? Uzun bir süredir yaşasın kapitalizm diyorum, zeusa şükür şu online alışveriş siteleri çıktı da esnafın şerrinden kurtardı bizi. Aynı anda elli yerden fiyat kontrolü yapıp, minimum maliyetle siparişi kapımıza kadar getiriyorlar artık. Çoğu site üründe sıkıntı olduğunda iade işleri için de uğraştırmıyor, geçmişte bu konuda da çok sıkıntı yaşamıştım. Umarım ülkemiz esnafları azıcık olsun bu durumun farkına varırlar artık ve müşteri memnuniyeti terimi sadece lugatlerde yer almaktan kurtulur.
Her neyse maketimiz Revell firmasına ait Type VIIC/41 kiti. Scalemates'ten baktığım kadarıyla güncel kalıplara sahip bir kit. Type VII sınıfı denizaltılar Almanlar'ın savaş sürecinde en çok ürettiği denizaltılardan. Gayet sade, yapımı ve onarımı kolay bu denizaltılar savaşın başında düşmana ağır kayıplar verdirtirken, hidrofon, sonar ve radar gibi teknolojiler sayesinde 1943'lerden sonra yavaş yavaş avcıyken, av konumuna düşüyorlar. Unutmayalım ki o zamanın denizaltıları aslında su altı yetenekleri de olan su üstü gemiler şeklinde tasarlanmış. Henüz o dönemin teknolojisi sürekli deniz altında seyre izin vermiyor. Bunu ancak savaşın sonlarına doğru başarıyor insanoğlu. Normal zamanlarda bile bir denizaltı için zor olan yüzeye çıkma, bataryaları şarj etme, ikmal gibi durumlar, savaş anında gemiyi açık hedef haline getirdiği için savaş sonlarına doğru işleri iyice zora sokuyor. Çünkü gelişen teknoloji artık bu gemilerin saklı kalmasını zorlaştırıyor. Biraz olsun işleri kolaylaştırmak için "Şnorkel" teknolojisi devreye sokulur, yeni imal edilen gemilere bu teknoloji uygulanır, ancak ilk zamanlar kullanımı çok zordur. Su altında dizel motorları .çalıştırma imkanı veren bu havalandırma sistemi kimi zaman tayfanın kulak zarını patlatıyor, kulaklarından kan gelmesine sebep oluyordu. Şnorkel kullanıldıkça yararı anlaşılır, eski gemilere de şnorkel eklenmeye çalışılır. Hatta radar impulslarını emecek kauçuk bir kaplama da o tarihlerde icat olunur. Lakin artık tarihler 1945'i gösteriyordu ve savaşın sonuna gelinmiştir. Modern denizaltıcılığın temellerini atan bu gemilerin de artık görev süresi dolmuştur.
Bayağıdır bir zamanlar Atlantik'te görev yapan bu efsanelerden birini yapmak istiyordum. 72 ölçeklisi hem çok büyük, hem pahalı, hem de piyasada pek bulunmadığı için bir alt ölçeği olan 1/144'lüğünü tercih etmek durumunda kaldım. Kutu içeriğinde gövdenin iki yarısı, iki adet çerçeve, dekaller ve yapım kılavuzu yer alıyor. Yapım süreci çok hızlı ilerliyor. Zaten kit 120 civarı parçadan oluşuyor ve gövdeyi dikkatle toparladığınız takdirde işin büyük kısmını yapmış oluyorsunuz. Kitin tek dezavantajı güvertenin üç parçadan oluşması, üzerinde detaylar olduğu için zımpara imkanı pek yok, son derece dikkat istiyor.
Gelelim kule ve kış bahçesine; bu kısımlarda parçalar çok ufak ve kırılmak için bahane arıyorlar, üflemeniz yeterli. Bu yüzden parçaları ağaçtan ayırırken iyi bir yan keski güzel olabilir. Maketin en güzel yanlarından birisi köprü kısmı olabilir, bana Silent Hunter zamanlarımı, Das Boot ve bunun gibi birçok şeyi anımsatmaya yetti. Uçaksavarlar ve ana top da yerini alınca gemi tam bir Type VII oldu. Yanlız dikkat edilmesi gereken şey yapım kılavuzunu iyice inceleyerek yapım sürecine geçmek. Kuleyi dışarıda yapıp sonrasında yapıştırmak işleri kolaylaştırabilir. Ben üşendiğim için tamamının montajını yaptıktan sonra boyamaya geçtim.
İlk defa haberleşmeyi sağlayan anten tellerini bu kadar güzel gerebildiğimi düşünüyorum. Yapım süreci son derece keyifli geçince teller eksik kalsın istemedim. Teller de gerilince maketim artık cam dolaptaki yerini almaya hazırdı. Uzun zamandır Alibeyköy filotillama katmak istediğim gemi sonunda hayal denizlerimdeki devriyesine çıkmaya hazırdı.
Uzun zaman sonra bana tekrar birileri blog okuttu ya bende tekrar bloga dönesim geldi..Marketçi reyon saçmalığı sadece bizim ülkeye özgü sanırım çünkü başka ülkede görmedim.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Instagram gibi yerler o kadar devasa bir hale geldi ki blog yazarı olmama rağmen ilgilenemiyorum. Sanırım kaydırıp geçmeye çok alıştık. Reyon saçmalığının özellikle hobici dükkanlarında olması ekstra can sıkıcı, zaten dükkanın her yeri kamera, çok zor olmamalı
SilMerhaba ... Ne güzel bir blog ! Merakla okumaya başladadım. E
YanıtlaSilTeşekkürler efendim, ben de az önce sizin blogunuza rast geldim. Özellikle değirmen çalışmanız çok başarılıydı.
Sil