20 Eylül 2023 Çarşamba

Garip Bir Yazı...


     Son günlerde vaktimin çoğunu Guillermo del Toro'nun Twitter sayfasında geçirir oldum, sanırım filmlerden boşluk bulduğu zamanlarda figürlere abanıyor üstad. Figürleri sadece bitmiş halleriyle değil başlangıçtan itibaren  tek tek yapım aşamalarında fotoğraflayıp paylaşıyordu son birkaç aydır. Bu işlere merakı olduğunu uzun zamandır biliyordum ama nedense hepimizin hayalinde olan koca koca raflardan oluşan bir atölyede değil de çalışma odasının gayet küçük bir bölümünde mütevazi bir masa üzerinde eminin iki büklüm bir biçimde boyuyordu kitlerini. Aslında derdim fakir edebiyatı yapmak değil, böylesine ünlü birinin gelecek olan saçma sapan eleştirileri takmadan olduğu gibi en saf haliyle çalışmalarını paylaşabiliyor olması. Dikkat etmedim ama airbrush tabancası bile göremedim sanki fotoğraflarda, sadece fırça ve kim bilir ne zamandan kalan Vallejo boyalarla elde boyuyormuş üstad. 


     Benzeri bir biçimde benim için çarpıcı bir diğer örnek de pandemi zamanı David Lynch'in atölye videoları olmuştu. Tüm dünyanın en büyük yönetmenlerinden birini dandik bir telefon kamerası karşısında üzeri talaşla kaplı iş kıyafetiyle görmek bayağı şaşırtmıştı, her videoyu birkaç defa izledim, malzemelerine göz gezdirdim ve yine aynı şekilde son derece mütevazi çoğu köy evindeki depolara benzer biçimde bir çalışma alanı vardı kendisinin. Yaptığı çoğu şey için "gardaş elli sente tutacak satın alsaydın" minvalinde yorumlara inat o dönem atölyede yaptığı garip aygıtları paylaşmıştı güzel yorumlarla. Dediğim gibi defalarca izledim ve her izlemede adama olan hayranlığım daha da arttı.


     Son örneğim de Peter Jackson, kendisini ilk olarak ortaokul yıllarında eve tesadüfen gelen sinema çekimi Yüzüklerin Efendisi'nin ilk filmiyle öğrenmiştim, o zamanlar yeni yeni sinemayla tanışma yıllarımız. Yavaş yavaş düzgün filmler izlemeye başladığımız günler. Sonradan en az Yüzüklerin Efendisi filmleri kadar sevdiğim King Kong filmiyle zaten gönül tahtıma çoktan oturmuştu bile Peter Jackson. Sonrasında bu abimiz bir çocukluk hayalini gerçekleştirmek üzere 2006 yılında Wingnut Wings markasını kuruyor ve bu marka altında kendisinin hastası olduğu WWI uçaklarını sadece 1/32 ölçekte son derece detaylı bir biçimde üretmeye başlıyor. bildiğim kadarıyla firmanın başına da modelci dükkanında tanıştığı en az kendisi kadar manyak başka bir modelciyi geçiriyor. Her ne kadar pandemi zamanı WnW sitesinden firmanın süresiz bir süre faaliyetlerine ara verdiğini açıklasa da bu çaba benim için takdire şayan. Parasını her türlü zarar edeceğini bildiğin bir alana gömmek her babayiğidin harcı değil bence ve bunun kazanılan paranın çoğluğuyla alakası olmadığını düşünüyorum


     Biliyorum son olarak demiş bulundum az önce ancak James May'den bahsetmeden bu yazıyı bitiremezdim, zaten kendisinden bahsedecek yer arıyordum blogda. Yine aynı biçimde iş aralarında kalan vakitlerde fırçayla Airfix kitler yapıp paylaşıyor, kendi garajında motor topluyor, bisiklet sürüyor demek istediğim bir şekilde işi haricinde de bir sürü başka şekilde gönüllerimizde var olmaya devam ediyor. İşin ilginç yanı yine canlı yayınlarında hobileriyle alakalı sorunlarından bahsederken kendimi modelci yahut bisikletçi bir dostumla muhabbet ediyor gibi hissediyor olmam. Elbette yıllardır çeşit çeşit ekranda gördüğümüz insanlara karşı bir aşinalık durumu gelişiyor zihinlerde ancak burada tamamen bambaşka bir olaydan bahsediyorum. 
     İşte sorun da tam olarak burada başlıyor benim için. Neden acaba bizde insanların tam manasıyla amatör olarak uğraştığı pek bir hobisi yok? Neden mesela Del Toro'nun pejmürde çalışma masası gibi veya Lynch'in talaş içindeki atölyesi gibi bizde atölyesini paylaşan yok veya görünmeyecek kadar az? Bu sorunun cevabı "çünkü böyle bir dertleri yok" denilerek verilebilir galiba, çoğu insanımız gibi aydınımız için de hobi demek boş uğraş manasına geliyor.  Neden bu adamları bu kadar çok seviyorum da kendi ülkemden bir tane favori yönetmenim, oyuncum, başka bir şeyim yok diye kendime kızarken yakalıyordum kendimi ara ara, galiba artık bu soruyu kendime sormayacağım. Çünkü öyle veya böyle evin köşesinde masanın dörtte birinde figür boyamaya çalışan adamla çok daha fazla ortak noktamız olduğunu hissediyorum. Her ne kadar böyle bir şeyin yaşanmayacağını bilsem de Peter Jackson'la herhalde modelcilik üzerine vakit olsa saatlerce konuşabilirdim. Kaldı ki bunlar ilk aklıma gelen isimler, daha saymayı unuttuğum o kadar çok insan var ki... Az önce kendime sorduğum soru üzerine tekrar düşününce kimin filmlerini sevecektim ki başka? Yazı umarım sert bir yazı olmamıştır, derdim aslında birilerini eleştirmekten çok bu ülkede neden hobilerin bu kadar hor görülüyor olduğu sorusuydu aslında.



19 Eylül 2023 Salı

Eduard Zlín Z-37A Čmelák(ProfiPACK) 1:72


     Çocukluğumun bir bölümü kavunuyla meşhur ilçemiz Kırkağaç'ta geçti, o senelerde bazı ilaçlama işleri küçük Dromader türevi zirai ilaçlama uçaklarıyla yapılırdı. Sonradan AB sürecinde bu yöntemin çevreye verdiği zarar sebebiyle yasaklanması gerektiği talep edilince biz de hemen atladık, Avrupa'da hala çatır çatır çalışan ilaçlama filoları var olmaya devam ederken bizimkiler altın çağında darma duman oldular. Derken pandeminin ortasında bir gün piyasaya çıkacak olan kitler arasında Eduard Zlin Z-37 Cmelak kitini görünce bir anlığına çocukluğuma geri döndüm, kitin spiyasaya düşüp düşmediğiniı hemen hemen her gün kontrol ettim, o günlerde genel olarak taşımacılık sektörü sıkıntıda olduğu için yurtdışı siparişe pek cesaret edemedim, biraz beklesem mi dedim ama bir yandan da dayanamadım. Derken bir gün posta kutumda hlj.com'da ön sipariş indirimi gibi bir şeyler görünce kendimi tutamadım hemen sipariş geçtim. Bu hlj'den yaptığım ilk alışveriş olunca ürün kendi sanal depoma düşene kadar akla karayı seçtim. Sonrasında yazın bitip gecelerin serinlemeye başladığı bir Eylül gecesi yine uyuku öncesi telefonumu karıştırırken ansızın gelen bir maille donakaldım. Kitlerim online depoma düşmüştü ve hemen kargolanabiliyordu. Koştum PC başına ve adresimi onbeş kere falan kontrol ettikten sonra kargo onayı verdim ve iki hafta içerisinde kargom Türkiye Cumhuriyeti sınırlarından içeriye girmişti. O günler hala çifterli, üçerli sipariş verebildiğimiz günlerdi, ancak kitten iki tane almama rağmen kıyıp bu güne kadar başlayamadım, günlerce kutuları seyrettim. Geçtiğimiz günlerde grupların birinde bir arkadaş satışa koyunca hemen üçüncü kutuyu aldım ve yapmaya başladım. Bu küçük uçak şahsi sıralamamda 72lik kitler arasında basamakları üçer beşer atlayıp ilk sıraya yerleştiği için ona blogumda birkaç satırla yer vermemin doğru olacağını düşündüm ve işte size amatör bir modelcinin gözünden küçük bir inceleme.

17 Eylül 2023 Pazar

Kurgu İçinde Kitap Kulübü Üzerine...


     Geçtiğimiz günlerde USk'daki deli arkadaşlarımızdan biri onca işinin arasında bir de kitap kulübü kurmaya karar verdi, yalandan "yapma, gel etme" dediysek de alttan alta verdik gazı, neticede kim hayır diyebilir böyle güzel bir aktiviteye? Katılan eden başka insan olur mu derken sanırım gruptaki kişi sayısı onu geçeli epey oldu. Sizi daha ilk cümlede kaybettim değil mi? "Hangi deli?" sorusu beyninizi kemiriyor biliyorum ve hiç vakit kaybetmeden o ismi açıklıyorum, o arkadaşımız Canan Hanım. Kendisine İstanbul'da herhangi bir kültür&sanat faaliyetinde denk gelebilirsiniz, ukulele gruplarından kitap söyleşilerine, müzelerden resim sergilerine. Kendisi bence kültür&sanat piyasasının derinlerinden, büyük ihtimalle herkesin maske taktığı gizli toplantılarda söz sahibi bir arkadaşımız da bize çaktırmadığını düşünüyor. Açıkçası şahsi olarak bayağı sevindim grubu kurmasına, herhangi bir kitabı okuduktan sonra üzerine konuşacak birini arıyor insan. 
     Grup sayesinde ilginç bir şeyi de fark etmiş oldum, okuduğum romanlarda da hep tecrit edilmiş insanların hikayelerini okuyormuşum ben, nedense sosyal hayattan kitaplarda da uzaklaşmışım. Mesela şu anda okuduğumuz Lawrence Durrel'in Justine'ni küçük bir arkadaş çevresinin hikayesi olmasına rağmen isimlerde o kadar sıkıntı yaşadım ki sonradan kendi seçtiğim kitapları düşününce bu durumu fark ettim. Genelde benim kitaplarımdaki insanlar istemsiz bir biçimde ya sosyal olarak ya da coğrafi etmenlerle tecrit edilmiş küçük gruplar veya kişilermiş. Sanırım yine lafı bayağı uzattım, bu resmi de işte Puslu Kıtalar Atlası buluşmamızda milletin kafasını ütülerken çizmiştim.