31 Aralık 2023 Pazar

USk İstanbul Moden Sanat Müzesi Buluşması

     Blog yazılarını yazarken hep önden en az üç dört uzun paragraf bir şeyler yazıyor, ne var ne yok içimi boşaltıyor sonrasında da hep tamamını silip baştan alakasız bambaşka bir şeyler karalıyorum. Az önce sildim yine bir sayfaya yakın yazıyı, bayağı bir şeyden bahsetmiştim oysa. 

Yukarıdaki fotoğraf bu senenin son buluşmasından, fotoğraftakilerin çoğuyla tanışıklığımız birkaç seneyi geçti, hiç de fena olmayan sıkı bir USk grubu olduk. Büyük ihtimalle kıtadaki en dinamik birkaç gruptan biriyizdir, kimseye bunun havasını atmasak da içten içe bunun gururunu yaşıyoruz. Bu sene de ekip biraz daha büyüdü, buna bir türlü alışamadım. Bu kadar insanın sadece çizim yapmak için toplanmasını asla normalleştiremeyeceğim sanırım. Az önce yazdığım koca bir sayfanın yorgunluğuyla daha fazla devam edemeyeceğim yazmaya, bu sefer şanslısınız, bayağı kısa kestim. Şimdiden herkese mutlu yıllar...



21 Aralık 2023 Perşembe

İlk Kısa Filmim(Bayağı Kısa)


     Daha birkaç post önce Blender'ın başına oturamadığımdan şikayet etmiştim hatırlarsanız, programın 4.0 versiyonu da bu zamana kadar öğrendiklerimin küçük bir tekrarı olması adına kısa da olsa bir şeyler yapmak istedim. Yine Ian Hubert Usta'nın yolunda bu kardanadam videosunu yaptım. 
     Animasyon üzerinde çalışırken daha önce sürekli yanlış yerlerde kaybolduğumu farkettim ve bu tür yapımlarda ortada bir planlayıcı yöneticinin olmasının önemini çok iyi kavradım. İnsanlara hikaye anlatabilmenin yolunun hep teknik yeterlilikte olduğunu düşünürken bu videoda programa dair bildiklerimin en fazla %15'i ile 30 saniyelik kısa bir film ortaya koyabildim. Kullandığım şarkı elbette işimi büyük oranda kolaylaştırdı ve kardanadamın parçalarını rotate ederek ve birkaç shape key ile yüzü ve kaşları hareket ettirerek mevzuyu tamamladım. Fena da olmadı, en azından kardanadamın sinirli bir biçimde bir şeyler sorduğunu ses olmasa da anlardık diye düşünüyorum.
     Yetersizliğimi farkettiğim diğer bir konu ise bütünü parçalara ayırmak. Animasyon işleri, en azından bu zamana kadar benim yapmaya çalıştığım işler hep birer iterasyon projesiydi. Taslak bir şeyler yapıp onu başka şeyler içinde deneyip çalışıp çalışmadığına bakıp ona göre tekrardan amaçladığım düzeye getirmeye çalışıyordum ama dediğim gibi hemen hemen her aşamada başa dönüp test edip, sonra o test ettiklerimi başka şeylerle falan test edip neticelendirmem gerekiyordu. İşin sanat yönetimi ayrı daha teknik kısmında defalarca kayboldum ve bu sebeple bu yıl pek bir şey yapamadım. Teknik olarak yapabildiklerimle hayat verebileceğim bir senaryo üzerinde çalışmam gerekiyor bu sene, nedense bu da gözümde büyüdükçe büyüdü. 
     Dediğim gibi aylarca üzerinde çalışıp ortaya yenilgiden başka bir şey çıkartamadığım projelerden sonra bu kardan adam projesi hayretler içinde kalmama neden oldu. Bu kadar az özellik kullanarak ve bu kadar kısa zamanda bir ürün koymak mümkünmüş meğerse. Kaldı ki içinde çok temel de olsa bir hikaye anlatımı bile var. Bir de yapım sürecinde çok yorulmadığım için aydınlatma seçenekleri, kompozisyon vs gibi konulara da daha fazla vakit ayırabildim, Hiç kullanmadığım özelliklerle sahneyi süsledim.
     Bir video olarak son derece basit olabilir ama süreçlerin doğru düzgün bir biçimde işlemesi ve kısa da olsa başedilebilir bir proje yönetimini gerçekleştirebilmiş olmak bu senenin en büyük başarısı oldu benim için. Proje sürecinden kendime çıkardığım en büyük ders bu oldu, teknik olarak bir şey lazım olduğunda zaten gerekli adımları atabiliyorum, tersten de olsa kulağı tutmanın bin tane yolu var ama galiba asıl öğrenmem gereken bu proje yönetimi süreci. Bu kadar gevezeliğe gerek var mıydı bilmiyorum ama yine de buraya kadar okuyan çıkarsa çok teşekkür eder verimli ve mutlu bir yıl dilerim. Umarım bu sene kendimize Kaf Dağı'nı hedef gösterip yollarda tarumar olmaktansa etraftaki küçük tepeciklerin tadına varabildiğimiz, çimlerde oturup etrafı göz atabildiğimiz bir sene olur.

9 Aralık 2023 Cumartesi

Scratch Building HMS Terror - 01

     Başlığı bu şekilde atmak istemezdim ama "Scratch building" tabirini karşılayacak Türkçe bir kelime veya kelime grubu bilmiyorum, sıfırdan yapmak denilebilir belki ancak bu tabire de konseptimiz açısından ısınamadığımı ifade etmek isterim. Konumuza gelecek olursak Erebus ve Terror Jules Verne manyağı her çocuğun isimlerini ezbere bildiği gemilerdendir ancak Nautilus'tan farklı olarak bu gemiler gerçekten büyük maceralara atılmış ve nihayetinde böyle bir sefer esnasında gemi personeliyle birlikte 200 sene boyunca kayıplara karışmışlardır. Bugün şimdilik geminin hikayesine çok girmeden biraz kendi Terror projemden bahsetmek istiyorum.

     Erebus ve Terror hemen hemen aynı gemiler olmasına karşın neden Terror'ü tercih ettiğim konusunda sorular sorulacak olunursa: Terror'le biraz daha içli dışlı oldum diyebilirim, hatta yardımcı kaptanların yazdığı narrativeleri okudum uzun uzun, Terror'ün maceralarına daha aşinayım. Bir de Ross seferi sonrasında iki gemi üzerinde yapılan majör değişiklikler sonrası geminin bizim hepimizin bildiği siyah-beyaz şemayla boyanması da bunda etkili olmadı desem yalan söylemiş olurum kuşkusuz. E bir de  Francis Crozier gibi bir kaptanımız da olunca başka seçenek kalmıyor geriye. Değişiklikler demişken eski illüstrasyonlara ve planlara bakınca cidden ne kadar çok şeyin değiştiğini anlıyorsunuz. Yukarıdaki illüstrasyon Owen Stanley tarafından Terror'ün 1838 yılında çıktığı Arctic Seferi esnasındaki halini gösteren güzel bir çizim. (Bu ve bunun gibi bir sürü Owen Stanley eskizine ulaşmak için tıklayınız.) Geminin iki farklı halini düşününce bu iki geminin aynı gemi olduğunu düşünmek bir hayli güç.

https://buildingterror.blogspot.com/2013/08/hms-terror-1845-inboard-profile-as.html

     Gemilerde yapılan belki de en önemli değişiklik ise iki gemiye Greenwich Railway steam locomotives 'ten alınan iki adet buhar motorunun adapte edilmesi oldu. Bu motorlar sayesinde iki gemi de rüzgar yardımı olmadan 4 knot hıza erişebiliyordu. Sanırım Kraliyet Donanması'nda uskur pervane kullanımı ilk bu iki gemide oluyor. Diğer bir değişiklik de demir plakalarla geminin bazı bölümlerinin kaplanması, Owen Stanley'in çizimlerinde bu fark da gayet net görünüyor, baş kısımda herhangi bir kaplama yapılmamış önceki versiyonlarda. Gemilere sonradan mı eklendi bilmiyorum ama iki gemide de temiz su elde etme makinasıyla birlikte ısı değişimi makinası adıyla çok ilkel bir buzdolabı sistemi de bulunuyormuş. Son zamanlarda Franklin seferinin aslında gemilerin bu kadar iyi olması sebebiyle böyle bir sona maruz kaldığına dair de düşünceler yoğun olarak konuşulmaya başlandı. Önceki seferlerde gemi personeli hayatta kalmak için zorunlu olarak dış dünyaya açılıyor ve o ortamda hayatta kalmanın yollarını öğreniyordu deniliyor. Haliyle gemilerde yaşanan bahtsızlıklara rağmen hayatta kalan sayısı daha fazla oluyordu. Bu son seferde gemiler o kadar iyiydi ki tayfa dış dünyayı tanıma ihtiyacı hissetmedi ve Nunavut'ların bir şekilde yaşamayı başardığı o coğrafyada soğuk bir ölümün kucağına atladırlar. (Why Ross Survived When Franklin Died: Arctic Explorers and the Inuit, 1829–1848 /Nicholas Bayne) 

     İki gemi de 200 yıla yakın bir süredir  derinliklerde kayıp bir biçimde yatıyordu, aslında üç aşağı beş yukarı terk edildikleri yerler belliydi. King William Adası'nın kuzeyinde Victory Point civarında terk edildikleri düşünülüyordu fakat bir türlü bulunamadılar kısa bir süre öncesine kadar. İngiliz hükümetinden alınan kazı izinleriyle yapılan çalışmalarda gemilerin batıklarına çok daha güneyde, terk edildikleri noktadan 150 km güneyde bulundular. İlk bulunan Erebus oldu, 2014 yılında Wilmot and Crampton Körfezi'nde hemen denizin 11 m altında  bir batık bulunuyor ve sonrasında araştırmalar sonucunda bunun doğru gemi olduğu anlaşıldı. Terror ise çok daha kuzeyde King William Adası'nın güneyindeki Terror Körfezi'nde 2016 yılında, Erebus'tan daha derinde 30 m civarında bir noktada bulundu. Erebus'tan daha derinde olduğu için iklimsel etkilerden çok daha iyi korunmuş bir halde derinlerde yatmaya devam ediyor kendisi. Terror batığında kaydedilen bir videoyu yukarıya ekledim. Erebus çok daha yüzeyde olduğu için yüzeyden bile görülebiliyormuş. (Erebus'un yüzeyden çok güzel bir fotoğrafı vardı ancak hangi cehennemdeyse bulamadım yazıyı yazarken) (Aşağıda Terror'ün bulunması için yürütülen çalışmalar esnasında yapılan deniz dibi taraması sonucu elde edilen görüntüyü görebilirsiniz.)

     Yine konu dağıldıkça dağıldı, Terror'ü yapma fikri 2018 yılında Occre markasının kiti çıkarmasıyla birlikte aklıma kazındı, ahşap model yapımı konusunda en ufak fikrim olmasa da kiti alelacele aldım, internetten ikinci el başka gemi modelleri de aldım acemiliğimi atmak için ama beceremedim. Ev talaş dolmasın diye çırpınırken zor oluyormuş model yapmak. Bir de benim kötü işçiliğim eklenince mevzuya ev mahvoldu, ikinci denemeden sonra töbe ettim ahşap modelciliğe. Ardından aldığım tüm ahşap kitleri sattım, en son Terror'ün de kitini yüreğim parçalanarak sattım. Derken bu yaz yine içim yangın yerine döndü, modelci kardeşlerim anlayacaktır; bazen bazı gemiler, uçaklar yüreğinizi yakabilir, deliler gibi sabah akşam gözünüzün önünden gitmezler, kalp çarpıntınız başlar Yine böyle bir günde Terror'ü satmış olduğum arkadaşa geri satar belki düşüncesiyle yazdım, daha önce bayağı bir alışveriş yapmışlığımız olduğu için belki makul bir fiyattan geri alırım ümidiyle ama kitin fiyatı 7.000 tl'ye yaklaşınca arkadaş pek yanaşmadı. Ardından vazgeçer gibi oluyorum derken interneti araştırmaya başladım, sonra Occre'nin kitinini fotopraflarını buldum. Fotoğrafları incelerken kendime "Hadi be oğlum yaparsın sen mühendis adamsın diye" bol bol gaz verdim. Yaklaşık olarak Autocad yardımıyla parçaları çizip endazeden hiza almaya çalıştım. Bazı postalar büyük geldi, bazısı fazla küçük. Onları tekrar çizdim, tekrar kestim. Aslında lazer kesim yaptırsam çok rahat biçimde halledermişim ama evin hemen yanındaki lazer kesimciyi çok sonra buldum. Defalarca kıl testerenin ucunu kırdıktan sonra nihayetinde postalar ve omurga parçaları birbirine oturdu. Mühendislik tecrübelerimi kullandığım ilk modelim bu model olabilir. 

     Şimdilik gövdeyi tamamladım, bundan sonrasını nasıl yapacağıma dair en ufak fikrim olmamakla birlikte elimden geldiğince devam etmek istiyorum. Öyle veya böyle bu iş artık namus meselesi oldu. Yıllardır Terror diye sayıklamaktan yoruldum bitakin düştüm, bu sefer bu mevzuyu çözmeye and içtim. Önümüzdeki günlerde eğer vakit bulabilirsem en baştan proje sürecini anlatmak istiyorum aşama aşama ama bir yandan da telifle alakalı sıkıntılar yaşanır mı yaşanmaz mı emin de olamıyorum. Her ne kadar Occre'nin kitini baz almış olsam da hemen hemen her şeyin ölçüsü başka, bin türlü deneme sonrası tutturdum ölçüleri, bunu kar elde etmek amacıyla da yapmadığım düşünülürse belki biraz da bahsedebilirim sizlere süreçlerden. Bu arada Franklin seferi ve bu iki gemiyle alakalı araştırma yapmak isterseniz başlangıç aşamasında çok işinize yarayacak linkleri de aşağıya bırakıyorum:

-Building Terror Blog - Matthew Betts

-Erebus&Terror Files - Peter Carney

-Kabloonas - Andres Paredes 

-Visions of The North

-Parks Canada




7 Aralık 2023 Perşembe

Arkeoloji Müzesi Buluşması (12.11.2023)

     Uzunca bir süre olmuştu arkeoloji müzesine gitmeyeli, üşengeçlik insana böyle şeyler yaptırabiliyor. Zaten pandemi sonrasında müze gezme alışkanlığımı tamamıyla yitirdim, neden böyle oldu bilmiyorum. Hal böyle olunca geçtiğimiz haftalarda neden arkeoloji müzesinde buluşmuyoruz dedik, bu seferki kaçak bir buluşma oldu. Müzenin elden geçmiş halini korkunç beğendim, umarım kapalı tarafların da işleri bir an evvel biter de açılır. Çok daha samimi, eserlere çok daha iyi odaklanabildiğiniz bir yer haline gelmiş. Bir kere daha gurur duydum müzemizle.



6 Aralık 2023 Çarşamba

Şehir Hatları - II Buluşması (05.11.2023)

     Projeye hız kesmeden devam ediyoruz demek isterdim ancak biraz emekleme modundayız hala, aslında oturup bu işe sağlam vakit ayırmak istiyorum ancak henüz kendimde yeterli miktarda enerjiyi toplayamadım. Bu buluşmada küçük küçük bir giriş yaptım galiba. Ayrıca bu buluşmada Paşabahçe Vapuru'na da iki defa denk geldim, sanırım aramızda bir şeyler oluyor, bu ara kendisi sürekli karşıma çıkıyor olmadık zamanlarda, geçtiğimiz haftasonu metrodan çıkar çıkmaz gemininin düdüğüyle irkildim ve iskeleye yanaşır vaziyette buldum kendisini. Dünyanın yaşayan en güzel gemilerinden biri olan bu gemiyi umarım daha yıllarca hizmette tutmayı ve sonrasında hakettiği biçimde korumayı başarabiliriz İstanbullular olarak.



5 Aralık 2023 Salı

Şehir Hatları - I Buluşması(14.10.2023)

     Bu sene eğer tamamlayabilirsek güzel bir projemiz var, şehir hatları vapurlarının tamamını çizip küçük rehber gibi bir şeyler hazırlamak istiyoruz. Tamamlayabilir miyiz bilmiyoruz ama ucundan başladık bakalım, şimdilik sadece iki buluşma yapabildik ama havalar güzel olur olmaz tam gaz asılmayı düşünüyoruz bu projemize. İlk buluşmamızı Haliç Sahil'de hemen tersanenin karşısında yapmaya karar verdik, pek bir şey çizemedik ancak güneşli bir günde sahilde vakit geçirmek iyi geldi.


4 Aralık 2023 Pazartesi

Tribute to God Empreror Leto II Atreides

 

     Bitirmekte olduğumuz bu sene byu iyiler ne yordu be kardeşim, Tanrı İmparator Leto Atreides II'nin sözlerini düşüne düşüne yorgun düştüm. Ne büyük adammışsın Leto dedim, son zamanlarda yazarların distopyaları cennet gibi gelmeye başladı. Bukonuya biraz açıklık getirmek gerekirse; Dune serisinde en sevdiğim kitap Tanrı İmparator'un hüküm sürdüğü yılların anlatıldığı 4. kitap. Bu kitapta Frank Herbert Leto II Atreides karakterini adeta 4000 sene yaşamışçasına seslendiriyor ve eğer kitap bir bilimkurgu evreninde değil de bir krala yazılan notlar olarak basılsaydı bugün Hükümdar, Leviathan gibi kitaplar yanında yerini almıştı. Kitaptaki iki farklı bölümde karar süreçlerine ilişkin iki konuya değiniyor. Bunlardan ilkinde bir diyalog esnasında rapor manyaklarından şu şekilde bahsediyor: 

-Yöneticinin iyisiyle kötüsü arasındaki fark, beş kalp atışı kadardır, iyi yönetici tercihini çabucak yapar.

-Öte yandan, kötü yönetici tereddüt eder, zaman öldürür, komisyonlara, araştırmalara ve raporlara başvurur, sonuçta ciddi sorunlara yol açacak bir şekilde davranır.

-Kötü yönetici kararlardan çok raporları düşünür. Hatalarının bahanesi olarak gösterebileceği kesin kanıtların peşindedir." "Peki iyi yöneticiler?" "Ah, onlar sözlü emirlere güvenirler. Sözlü emirleri sorun yarattığında da yaptıkları iş hakkında asla yalan söylemezler ve çevrelerinde, sözlü emirler üzerine zekice eyleme geçebilecek kişiler bulundururlar. Genellikle, bilginin en önemli parçası bazı şeylerin yolunda gitmediğidir. Kötü yöneticilerse hatalarını, düzeltmek için artık çok geç oluncaya dek gizlerler."

   Bahsettiğim ikinci bölümde de "sınanmadığın kötülüğün iyi olamazsın" manasına gelecek bir kısımdı ve buna istinaden av olmaktansa yırtıcılardan olmayı tercih ederim gibi bir sözü vardı, bir yandan da "iki taraftan iyi olanı seçersem iyi biri mi olmuş olurum?" sorusu geçiyordu bir durum üzerine. Bu sene bu konular en çok üzerinde kafa patlattığım konular oldu, düşündükçe de kendimi nerede konumlandırmam gerektiği konusunda kafam bayağı bir bulanıklaştı. Bu yaz madalyonun öteki yüzünü göre göre bir hal oldum, Odin bu açıdan bakınca tek gözle iyi kurtarabilmiş paçasını demekten başka bir şey gelmiyor elimden.


3 Aralık 2023 Pazar

USk İstanbul Kadıköy Belediyesi Çizgi Festivali Buluşması (23 Eylül 2023)

     Bu aralar nedense kısırlaştırılmış köpekler gibi takılıyorum, yerimden kalkasım gelmiyor, bütün bir yazın buluşma postları duruyor olduğu gibi, bu hafta en azından bu güne kadar olanları temizlemek gibi bir hedef koydum kendime. Neyse biz buluşmaya geçelim, artık Çizgi Festivali'nin gediklisi olduk, bizde de gelenek oldu her sene Eylül buluşmasını Çizgi Festivali'ne ayırıyoruz. Buluşmada gölgede minder bulunca yerimden kalkamadım, el mecbur resim çizmek durumunda da kalmış olacağım ki böyle rastgele basmışım boyayı. 



2 Aralık 2023 Cumartesi

Yeldeğirmeni Buluşması(09.09.2023)

       Bazı buluşmalarda anime-manga konuşmaktan başka bir şey yapamıyorum, azıcık anime dünyasına adım atmış ve bu dünyadan hoşlanmış biri olsun yeterli. Bu buluşmada da ne yazık ki süreç bu şekilde ilerlerdi ve çene çalmaktan bırakın resim yapmayı insanların fotoğraflarını bile çekemedim, fakat buna üzüldüğümü düşünüyorsanız bu blogun yazarına dair en ufak bir fikriniz dahi oluşmamış demektir. Her ne kadar bu dialoglar esnasında bazı arkadaşlar favori anime ikilimden birisi olan Neon Genesis Evangelion hakkında tatsız şeyler söylemişse de bunları unutmaya hazır olduğumu bilsinler isterim. 


1 Aralık 2023 Cuma

Eski Fransız Yetimhanesi Buluşması (20.08.2023)

     Daha önceki buluşmalarda birkaç defa Eski Fransız Yetimhanesi binasının önünden geçmiş ancak yetkililerce içeriye aldıramamıştık kendimizi, internette gezinirken Beyoğlu Belediyesi'nin reklamına denk geldik, yetimhaneyi ziyarete açmışlar, hatta yanlış hatırlamıyorsam restorasyon gibisinden şeyler de yazıyordu ancak restorasyona dair pek bir şey göremedik. Yetimhane bahçesine çakıl serip kenarlara çimen dikmek bu tanıma pek denk gelen şeyler olmayabilir. Nedense pek özenmemişler bu işe, kafe alanında satış yapmak için kullanılan büfe benzeri yapının içinde eski model Mitsubishi L200 gibi bir köfte arabası vardı. Köfte arabasını olduğu gibi koysalar bu kadar göze batmazdı diye düşünüyorum, en azından aracın kendine has bir tasarımı var. Sonuç olarak bu mekan biraz hayal kırıklığı oldu bizler için. 


30 Kasım 2023 Perşembe

Ve Kaldığın Yerden Yolculuğuna Devam Etmelisin...

     Bugün yine bir tribute yazısıyla karşınızdayım. Bazen zaman insanın üstünden fırtına gibi geçerken geride zihninizde anılarınızın olmasını beklediğiniz yerde sizi enkaz yığınlarıyla baş başa bırakabiliyor. Eski vitrinlerde yer alan ölmüşlerin fotoğrafları bu açıdan bakıldığında gayet gerekli şeylermiş. Bazen kenara bir yerlere anısını yaşatmamız gereken insanlar için küçük bir köşe mi yapsam diye düşünmeden edemiyorum. Böyle insanlara  blogda uzun uzun güzel araştırma yazıları yazmak istememe rağmen sonrasında bu proje o kadar büyüyor ki bir sürü görsel, röportaj vs. birikmiş halde kenarda bir yerde kalıp gidiyor. O yüzden bu yazıyı yüzeysel de olsa bazı ustaları hatırlamak için aldığım şahsi notlarım olarak düşünebilirsiniz. 

Satoshi Kon, Susumu Hirasawa, Kentaro Miura

      Bu postta Kentaro Miura, Satoshi Kon ve Susumu Hirasawa'dan bahsetmek istiyorum. Kaç kişiyi bu üçlü kadar derinden sevebilirim bilmiyorum, ne yazık ki Kon'u 2010'da kaybetmişiz, Miura Sensei 'yi ise 2021'de ansızın bir kalp krizi sebebiyle kaybettik. Hirasawa ise şansımıza 70'e merdiven dayamasına rağmen hala üretmeye devam ediyor. Bu üçlünün elbette buluşma noktası Susumu Hirasawa, kendisi hem Berserk serisinin hem de Satoshi Kon'un hemen hemen son filmlerinin müziklerini yapan kişi, aslında sadece müzik yapan demek o kadar yetersiz kalıyor ki bu eserleri onun müzikleri olmadan düşünmek zor onunkisi bir nevi ruh üflemek denilebilir.

12 Ekim 2023 Perşembe

     Bu sene garip bir sene oldu benim için, sanırım tüm hayatım boyunca bu kadar amaçsız hissettiğim başka bir zaman dilimi olmamıştır. Başlarda bir noktada son bulur herhalde diye düşünüyordum, bu nedenle çok üzerinde durmadım ancak bu seferki bir türlü bitmek bilmeyen bir ruh haliymiş meğerse. Belki yaşla alakalı olabilir diye düşünüyorum. Normalde içimde gürül gürül yanan bir alev fırtınasıyla yaşardım, dağları parçalamaya yetecek kadar enerjim vardı, şimdi ne gerek var diyen bir dayıya dönüştüm. İşin kötü tarafı bu bana kötü de hissettirmiyor, beni kaygılandıran da işte tam bu kabullenmişlik. Bu sene maket yapmaya bile zar zor enerji buldum, Blender'a başlamış hatta kısa bir film yapmanın eşiğine gelmiştim tam. Hepsi kaldı kenarda köşede, Guts'ın 375. bölümdeki haline döndüm. Bu duygu vazgeçmişlikten mi yoksa pes etmişlikten mi geliyor onu da çözemedim ama kendime kalayı basma noktasına geldim. Meğerse tüm o stres ne güzel şeymiş, sofradaki marul gibi takılıyorum aylardır, artık acil olarak bu dönemi kapatmam gerekiyor. Hep bu sükun bulmuş ruh halini aradığımı düşünürdüm oysa tam bir kabusmuş. Nedense bu iyi olması gereken süreçleri insan gibi yaşayamıyorum, mutlulukla, huzurla asla başa çıkamıyorum. Normalde şu anda en huzurlu hissetmem gereken anlar içerisindeyim etrafa bakınca. İnsanların enkaz altından çıktığı savaşlarda öldüğü bir yılda ağzımı bile açmamam lazım aslında ama bu halimle de barışamadım bir türlü. Şu geçmiş buluşma postlarının altına iki satır yazmam bile aylar sürdü, beklerken sinir oldum kendime. Normalde bu resmin altına bambaşka şeyler karalamayı planlıyordum ancak duramadım, tutamadım kendimi.


20 Eylül 2023 Çarşamba

Garip Bir Yazı...


     Son günlerde vaktimin çoğunu Guillermo del Toro'nun Twitter sayfasında geçirir oldum, sanırım filmlerden boşluk bulduğu zamanlarda figürlere abanıyor üstad. Figürleri sadece bitmiş halleriyle değil başlangıçtan itibaren  tek tek yapım aşamalarında fotoğraflayıp paylaşıyordu son birkaç aydır. Bu işlere merakı olduğunu uzun zamandır biliyordum ama nedense hepimizin hayalinde olan koca koca raflardan oluşan bir atölyede değil de çalışma odasının gayet küçük bir bölümünde mütevazi bir masa üzerinde eminin iki büklüm bir biçimde boyuyordu kitlerini. Aslında derdim fakir edebiyatı yapmak değil, böylesine ünlü birinin gelecek olan saçma sapan eleştirileri takmadan olduğu gibi en saf haliyle çalışmalarını paylaşabiliyor olması. Dikkat etmedim ama airbrush tabancası bile göremedim sanki fotoğraflarda, sadece fırça ve kim bilir ne zamandan kalan Vallejo boyalarla elde boyuyormuş üstad. 


     Benzeri bir biçimde benim için çarpıcı bir diğer örnek de pandemi zamanı David Lynch'in atölye videoları olmuştu. Tüm dünyanın en büyük yönetmenlerinden birini dandik bir telefon kamerası karşısında üzeri talaşla kaplı iş kıyafetiyle görmek bayağı şaşırtmıştı, her videoyu birkaç defa izledim, malzemelerine göz gezdirdim ve yine aynı şekilde son derece mütevazi çoğu köy evindeki depolara benzer biçimde bir çalışma alanı vardı kendisinin. Yaptığı çoğu şey için "gardaş elli sente tutacak satın alsaydın" minvalinde yorumlara inat o dönem atölyede yaptığı garip aygıtları paylaşmıştı güzel yorumlarla. Dediğim gibi defalarca izledim ve her izlemede adama olan hayranlığım daha da arttı.


     Son örneğim de Peter Jackson, kendisini ilk olarak ortaokul yıllarında eve tesadüfen gelen sinema çekimi Yüzüklerin Efendisi'nin ilk filmiyle öğrenmiştim, o zamanlar yeni yeni sinemayla tanışma yıllarımız. Yavaş yavaş düzgün filmler izlemeye başladığımız günler. Sonradan en az Yüzüklerin Efendisi filmleri kadar sevdiğim King Kong filmiyle zaten gönül tahtıma çoktan oturmuştu bile Peter Jackson. Sonrasında bu abimiz bir çocukluk hayalini gerçekleştirmek üzere 2006 yılında Wingnut Wings markasını kuruyor ve bu marka altında kendisinin hastası olduğu WWI uçaklarını sadece 1/32 ölçekte son derece detaylı bir biçimde üretmeye başlıyor. bildiğim kadarıyla firmanın başına da modelci dükkanında tanıştığı en az kendisi kadar manyak başka bir modelciyi geçiriyor. Her ne kadar pandemi zamanı WnW sitesinden firmanın süresiz bir süre faaliyetlerine ara verdiğini açıklasa da bu çaba benim için takdire şayan. Parasını her türlü zarar edeceğini bildiğin bir alana gömmek her babayiğidin harcı değil bence ve bunun kazanılan paranın çoğluğuyla alakası olmadığını düşünüyorum


     Biliyorum son olarak demiş bulundum az önce ancak James May'den bahsetmeden bu yazıyı bitiremezdim, zaten kendisinden bahsedecek yer arıyordum blogda. Yine aynı biçimde iş aralarında kalan vakitlerde fırçayla Airfix kitler yapıp paylaşıyor, kendi garajında motor topluyor, bisiklet sürüyor demek istediğim bir şekilde işi haricinde de bir sürü başka şekilde gönüllerimizde var olmaya devam ediyor. İşin ilginç yanı yine canlı yayınlarında hobileriyle alakalı sorunlarından bahsederken kendimi modelci yahut bisikletçi bir dostumla muhabbet ediyor gibi hissediyor olmam. Elbette yıllardır çeşit çeşit ekranda gördüğümüz insanlara karşı bir aşinalık durumu gelişiyor zihinlerde ancak burada tamamen bambaşka bir olaydan bahsediyorum. 
     İşte sorun da tam olarak burada başlıyor benim için. Neden acaba bizde insanların tam manasıyla amatör olarak uğraştığı pek bir hobisi yok? Neden mesela Del Toro'nun pejmürde çalışma masası gibi veya Lynch'in talaş içindeki atölyesi gibi bizde atölyesini paylaşan yok veya görünmeyecek kadar az? Bu sorunun cevabı "çünkü böyle bir dertleri yok" denilerek verilebilir galiba, çoğu insanımız gibi aydınımız için de hobi demek boş uğraş manasına geliyor.  Neden bu adamları bu kadar çok seviyorum da kendi ülkemden bir tane favori yönetmenim, oyuncum, başka bir şeyim yok diye kendime kızarken yakalıyordum kendimi ara ara, galiba artık bu soruyu kendime sormayacağım. Çünkü öyle veya böyle evin köşesinde masanın dörtte birinde figür boyamaya çalışan adamla çok daha fazla ortak noktamız olduğunu hissediyorum. Her ne kadar böyle bir şeyin yaşanmayacağını bilsem de Peter Jackson'la herhalde modelcilik üzerine vakit olsa saatlerce konuşabilirdim. Kaldı ki bunlar ilk aklıma gelen isimler, daha saymayı unuttuğum o kadar çok insan var ki... Az önce kendime sorduğum soru üzerine tekrar düşününce kimin filmlerini sevecektim ki başka? Yazı umarım sert bir yazı olmamıştır, derdim aslında birilerini eleştirmekten çok bu ülkede neden hobilerin bu kadar hor görülüyor olduğu sorusuydu aslında.



19 Eylül 2023 Salı

Eduard Zlín Z-37A Čmelák(ProfiPACK) 1:72


     Çocukluğumun bir bölümü kavunuyla meşhur ilçemiz Kırkağaç'ta geçti, o senelerde bazı ilaçlama işleri küçük Dromader türevi zirai ilaçlama uçaklarıyla yapılırdı. Sonradan AB sürecinde bu yöntemin çevreye verdiği zarar sebebiyle yasaklanması gerektiği talep edilince biz de hemen atladık, Avrupa'da hala çatır çatır çalışan ilaçlama filoları var olmaya devam ederken bizimkiler altın çağında darma duman oldular. Derken pandeminin ortasında bir gün piyasaya çıkacak olan kitler arasında Eduard Zlin Z-37 Cmelak kitini görünce bir anlığına çocukluğuma geri döndüm, kitin spiyasaya düşüp düşmediğiniı hemen hemen her gün kontrol ettim, o günlerde genel olarak taşımacılık sektörü sıkıntıda olduğu için yurtdışı siparişe pek cesaret edemedim, biraz beklesem mi dedim ama bir yandan da dayanamadım. Derken bir gün posta kutumda hlj.com'da ön sipariş indirimi gibi bir şeyler görünce kendimi tutamadım hemen sipariş geçtim. Bu hlj'den yaptığım ilk alışveriş olunca ürün kendi sanal depoma düşene kadar akla karayı seçtim. Sonrasında yazın bitip gecelerin serinlemeye başladığı bir Eylül gecesi yine uyuku öncesi telefonumu karıştırırken ansızın gelen bir maille donakaldım. Kitlerim online depoma düşmüştü ve hemen kargolanabiliyordu. Koştum PC başına ve adresimi onbeş kere falan kontrol ettikten sonra kargo onayı verdim ve iki hafta içerisinde kargom Türkiye Cumhuriyeti sınırlarından içeriye girmişti. O günler hala çifterli, üçerli sipariş verebildiğimiz günlerdi, ancak kitten iki tane almama rağmen kıyıp bu güne kadar başlayamadım, günlerce kutuları seyrettim. Geçtiğimiz günlerde grupların birinde bir arkadaş satışa koyunca hemen üçüncü kutuyu aldım ve yapmaya başladım. Bu küçük uçak şahsi sıralamamda 72lik kitler arasında basamakları üçer beşer atlayıp ilk sıraya yerleştiği için ona blogumda birkaç satırla yer vermemin doğru olacağını düşündüm ve işte size amatör bir modelcinin gözünden küçük bir inceleme.

17 Eylül 2023 Pazar

Kurgu İçinde Kitap Kulübü Üzerine...


     Geçtiğimiz günlerde USk'daki deli arkadaşlarımızdan biri onca işinin arasında bir de kitap kulübü kurmaya karar verdi, yalandan "yapma, gel etme" dediysek de alttan alta verdik gazı, neticede kim hayır diyebilir böyle güzel bir aktiviteye? Katılan eden başka insan olur mu derken sanırım gruptaki kişi sayısı onu geçeli epey oldu. Sizi daha ilk cümlede kaybettim değil mi? "Hangi deli?" sorusu beyninizi kemiriyor biliyorum ve hiç vakit kaybetmeden o ismi açıklıyorum, o arkadaşımız Canan Hanım. Kendisine İstanbul'da herhangi bir kültür&sanat faaliyetinde denk gelebilirsiniz, ukulele gruplarından kitap söyleşilerine, müzelerden resim sergilerine. Kendisi bence kültür&sanat piyasasının derinlerinden, büyük ihtimalle herkesin maske taktığı gizli toplantılarda söz sahibi bir arkadaşımız da bize çaktırmadığını düşünüyor. Açıkçası şahsi olarak bayağı sevindim grubu kurmasına, herhangi bir kitabı okuduktan sonra üzerine konuşacak birini arıyor insan. 
     Grup sayesinde ilginç bir şeyi de fark etmiş oldum, okuduğum romanlarda da hep tecrit edilmiş insanların hikayelerini okuyormuşum ben, nedense sosyal hayattan kitaplarda da uzaklaşmışım. Mesela şu anda okuduğumuz Lawrence Durrel'in Justine'ni küçük bir arkadaş çevresinin hikayesi olmasına rağmen isimlerde o kadar sıkıntı yaşadım ki sonradan kendi seçtiğim kitapları düşününce bu durumu fark ettim. Genelde benim kitaplarımdaki insanlar istemsiz bir biçimde ya sosyal olarak ya da coğrafi etmenlerle tecrit edilmiş küçük gruplar veya kişilermiş. Sanırım yine lafı bayağı uzattım, bu resmi de işte Puslu Kıtalar Atlası buluşmamızda milletin kafasını ütülerken çizmiştim. 

21 Ağustos 2023 Pazartesi

Yalçın Altın Anısına...

     Pandemi zamanı geceleri maket yaparken Lovecraft eserlerinin sesli kitap hallerini dinliyordum, nedense hiç Türkçe seslendirenlere bakma gereği duymamıştım. Moby Dick faciasından sonra arama bile yapmadım ancak İngilizce okurlardan dinlerken sağda önerilerde Yalçın Altın'ın kanalı çıktı, pek bir beklentiye girmeden hadi bir bakayım dedim, o dönem hangi hikayeyi seslendiriyordu hatırlamıyorum ancak ben hemen Charles Dexter Ward Vakası'na doğru kırdım dümeni, inanılmaz derecede başarılıydı. Tam olarak kafamda hayal ettiğim biçimde seslendirmişti kitabı, o günden beri hala favori Lovecraft seslendirmenim kendisi. Yanlış hatırlamıyorsam iki sene önce falan ilk kanser teşhisi konmuştu, onu atlattı, sonra tekrar nüksettiğini söyledi yine kemoterapi süreçleri falan derken Yalçın Altın 2-Kanser 0 türünden bir şeyler paylaşıp hepimizi mutlu etmişti. Bu süreçte konuşmaya da başlamıştık, ara ara haber alıyorduk kendisinden. En son birkaç ay önce Instagram'dan iletişime geçmeye çalışmıştım, cevap yazmamıştı. Kanalda da uzun zamandır hareket yoktu, video altına yorum falan da bıraktım geçtiğimiz aylarda ama nafile. En son bugün acaba sağda solda e-posta aderesi, telefon numarası bir şeyi var mıdır diye bir Google taraması yapacakken daha ismini yazar yazmaz sayfa başında vefat haberini gördüm 9 Temmuz 2023 tarihinde gözlerini kapamış. Aklıma son konuşmamız geldi, Lovecraft hemen hemen bitmeye durunca şimdi sırada bizi kimler bekliyor diye konuşmuştuk biraz. Hastalıkla alakalı durumlar ne diye sorunca: "Merak etme daha seslendirilecek çok öykü var" demişti. Daha dün akşam milyonuncu defa tekrardan Innsmouth Üzerindeki Gölgeyi dinliyordum, böyle durumlarda düzgün bir veda edememek insanı bayağı üzüyor. Tek tesellim büyük ihtimalle nefes alıp verdikçe bir şekilde sesinin bir şekilde en azından bulunduğum odanın duvarlarında yankılanacak olması, ölüme direnmek böyle bir şey olsa gerek. 

Yalçın Altın Lovecraft Öyküleri Kanalına Ulaşmak İçin


16 Ağustos 2023 Çarşamba

Saray-Vakıflar Yolu Üzeri

     Bu yazın hiçliğin ortası çizimi de bu resim oldu, sahne pek güzel olmasına rağmen malzemelerimi hafta sonu kullandığım çizim çantasında unutunca artık geriye ne kaldıysa onunla idare ettim. Böyle sahnelerde mürekkepleme olmayınca pek başa çıkamıyorum. Gördüğünüz üzere çizimde üç katmanda toplanmış gibi olması gerekirken minyatür gibi çok daha düz bir görünüm elde etmeyi başarmışım onca uğraşa rağmen. Neyse artık kısmet başka resimlere...

15 Ağustos 2023 Salı

Artİstanbul Feshane Buluşması

     Bir süre önce sosyal medyada Feshane'nin restorasyonunun tamamlandığı ve eski kullanım şekli olan yöresel ürün fuarının tamamen dışında sanat galerisi olarak projelendirildiğini görmüştük. Bu buluşmada hepimiz mekanın yeni halini merak edince hadi madem bir gidelim dedik. Ben kendi adıma yeni halini bayağı beğendim, Haliç kenarında kütüphanesi, kafesi ve galerileriyle hiç de fena olmamış. Bu buluşmada yine bir miktar üşengeçlik göstersem de çizim yapabilmeyi başardığımı ifade etmem gerekiyor. Böyle böyle normal bir biçimde çizim yaptığım günlere döneceğim sanırım.



14 Ağustos 2023 Pazartesi

Malzemesiz Yakalanmak...

      Bazen pat diye olmadık bir yerde karşıma çok güzel bir sahne çıkıyor ve o anda çantama davranır davranmaz ihtiyacım olan malzemelerin çantamdan sebepsiz yere bizzat şahsım tarafından çıkartılmış olduğunu fark ediyorum. Bu sahnede "Bu kadar hoşuna giden neydi acaba?" derseniz inanın ben de bilmiyorum. Sanırım sahnenin katmanlı yapısı hoşuma gitti, çatının altında kalan kısımların renkleri falan da olabilir ancak eldeki malzeme sınırlı olunca ortaya işte böyle bir resim çıktı.

13 Ağustos 2023 Pazar

USk İstanbul Maçka Parkı Buluşması

 

     Yaz mevsiminde en güzel buluşmalar bence park-bahçede olanlar, ki bir de parktaki baskın ağaç türü Çam ise gerçekten parkta geçen süre efsanevi statüsüne çıkabiliyor bir anda. Pek romantize etmek istemiyorum bu durumu ama Çam en güzel kokan ağaçların başında yer alabilir, hele bir de yaz sıcağında tatlı bir rüzgarla bu koku bronşlarınızın en derinliklerine kadar ulaşabiliyorsa. Bir de buluşmada uzun zamandır göremediğimiz yüzler vardı, yıllar sonra muhabbete kaldığımız yerden devam edebiliyor olmak her seferinde ilginç geliyor. Bu buluşmanın çizimi de aşağıda:



12 Ağustos 2023 Cumartesi

Kabuslar Üzerine

     Sizin de zihniniz size bütün gün bir ton sorgu-sualle eziyet çektirdikten sonra bir de bu yetmez deyip uykunuzda bilinçaltının rutubetli, havasız, soğuk ve sıkıcı koridorlarından bir seçki sunduğu oluyor mu? Bir de alçak herif bunu yaparken zerre zahmete girmeyip gece boyu çıkartıp çıkartıp bayat bayat kabusları yaşatıyor her seferinde . Hastalık, yüksek ateş vs. gibi durumlar harici topu topu üç tane kabusum var hiç değişmeyen, haftada en az iki gece bu kâbusları değişik kombinasyonlarla görürüm hep. Bunlardan ilki geç kaldığım veya habersiz-hazırlıksız yakalandığım lise veya üniversite vize-final sınavı kabusu, ikincisi burada pek bahsetmek istemediğim çocukluk travmalarından kaynaklı bir kabus ve sonuncusu ve en orijinali de bin bir türlü yol kâbusları-ki zihnimin en yaratıcı olduğu kısım bu kısım-. İlk kabusum olan sınav kabusunu neden gördüğümü artık anlayabiliyorum. Tamamlamadan yattığım veya tamamlamayı unuttuğum yaşantımda en ufak bir önemi bile olmayan bir iş kalemi varsa genelde o gece saçma sapan bir sınav rüyası deneyimliyorum, ancak bu son iki taneyi hangi durumlarda gördüğümü henüz çözemedim. Mesela bu ara sık sık yol kabusu görüyorum. Yol kabusu çoğunluk şu şekilde gerçekleşiyor: bir yerden bir yere kalıcı olmayan yolculuklar esnasında yasadığım bir dizi saçmalıkları içeriyor. Yolda araba, otobüs vs. bozulması, patlayan tekerler, boktan dinlenme tesislerinde görevlilerle tartışma, dondurucu soğuk gibi her türlü saçmalık buna dahil. Dün gece mesela huysuz kadının birine dondurucu soğukta şehirler arası şoförlük yapmam gerekiyordu ve nedense araç içinde yangın çıkmasından ödüm kopuyordu. Yolun sonunda tıka basa arabayı dolduran alışveriş çantaları kendiliğinden alev almaya başladı ve bunları arabadan çıkartmaya çalışırken arabanın her yerinden patlama sesleri geliyordu. Bir yandan arabadan üzerinde alevlerle fırlayıp karda yuvarlanan kadına ağzım açık halde bakarken diğer yandan da araç için "Şimdi şirkete ne diyeceğim ben?" diye yüreğime kramplar giriyordu. Başka bir gün de mesela Anadolu'nun bir ucunda bozkırın ortasında soğuktan donmuş bir halde otobüsten inmişken otobüs pat diye kalkmış oluyor ve ben bin bir zahmetle kilometrelerce ötedeki şehir merkezine ulaşıp oradan da ulaşmamız gereken son noktaya varmak için araç arıyorum.  Umarım bir gün bu rüyaları da hangi şartlar altında gördüğümü bulabilirim.

11 Ağustos 2023 Cuma

Tamiya Toyota Celica GT-FOUR (1/24 Scale)

     Bugün sizlere emektar kompresörümle tamamladığım son kitin incelemesini yapmayı planlıyorum. Kompresörün tank bölümündeki hafif hava kaçağını tamir etsin diye verdiğim tamirci motorun hava çıkışından itibaren bu bölümü tamamen parçalayınca ben de kompresörsüz kalmış durumdayım. Bu esnada yapamadığım modellere üzülürken bir yandan da ilk defa tecrübe etmiş olduğum Tamiya tarafından üretilmekte olan Toyota Celica GT-Four kitinden de bahsetmek istedim. Kitin yapımı esnasında herhangi bir aftermarket ürünü kullanmadım, çoğu sivil taşıt modelcileri tarafından kullanılmakta olan doku detaylandırma ürünlerinden de pek yararlanmadım. Hatta sonlara doğru araba gözüme aşırı derecede parlak görününce komponentlere de bulaşmadım ancak itiraf edeyim bu bayağı hatalı bir kararmış, uçaklarda gözüm hep mat verniğe alışınca araba boyasının nasıl bir şey olduğunu sanırım gözden kaçırdım.

10 Haziran 2023 Cumartesi

USk Veteranları Pikniği

     Bu sene gezegende 34. yılımı tamamladım ve 35'e garip bir geçiş yaptım. Eskiden birisi 24 yaşındayım falan dediğinde yaşımı üçle falan çarptığımı hatırlıyorum ne kadar büyük olduğunu anlamak için, şimdilerde yavaş yavaş ortamdaki yaşı en büyük insan olmaya doğru ilerliyorum. Bu yaşlara gelince yavaş yavaş daha gerçekçi sorunlarla uğraşmaya başlıyormuş insan, en azından şu son birkaç ayda insanların gerçekten büyük sorunlarını dinledikçe sızlanmayı büyük oranda bıraktım. Dert etmeye doyamadığım bir sürü sorunun aslında tamamen fasa fiso olduğunu farkettim. Çocukluğunda durmadan hastaneye giden biri olarak "Sağlık en büyük zenginlik" lafını az çok anlayabiliyordum ancak gerçekten serin bir yaz sabahı insanın ciğerlerini temiz bir havayla doldurabilmesinin ne kadar paha biçilemez olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyorum. Her ne kadar bir yandan bir sürü güzel şey yaşadığım için sevinsem de ömrümden bir yazın daha eksilmesi kahredici, acaba bin yıl daha yaşasam hala yaz sabahları bu kadar güzel gelir miydi? Takvime pek bakmadığım için her sene ancak çiftçiler buğdayı biçmeye başladığında anlıyorum yazın bittiğini,  günler yerini karanlığa teslim ederken yüreğim daralarak bekliyorum kışın gelmesini.  Sonrasında kenarda köşede böyle anı kırıntıları kalıyor. Böyle güzel geçen bir gün için neden bu kadar pesimist bir yazı yazdığım konusunda en ufak bir fikrim olmasa da geride böyle bir iz bırakmış olmak huzur verici.



9 Haziran 2023 Cuma

Odunpazarı Sokak Çizimi / Eskişehir

     Kendimle baş başa kaldığım zamanlarda üzerine en fazla düşündüğüm konu nasıl her şeyi bu kadar çirkin yapabildiğimiz sorusu oluyor; sokakta yürürken de benzer düşünceler geliyor aklıma modern sanat sergilerini gezerken de. Zaten uzunca bir süredir sanat galerilerine gitmeyi bıraktım, oradaki çirkinliklere karşı bünyemde dayanacak gücüm kalmadı. Çoğu ilkokul çocuğunun resmi beni daha fazla heyecanlandırıyor, galeri koridorlarındansa sokakta bir şeyler üreten arkadaşlarımın defterleri daha hayat dolu geliyor. Nereye gitsem aynı çirkinlik, bu çirkinlik konusunda kendimi çok çaresiz hissediyorum. Güzellik beklentimin de çok yüksek olduğunu düşündürmesin bu söylediklerim, aslında kurumuş otlar arasında hurda bir traktör, kırık dökük bir baraka veya yıkılmaya yüz tutmuş bir bina, oto lastikçideki lastik raflarından gözümü kolay ayıramayan biriyimdir. Bu konuyu bugün milyonuncu defa gündeme getirme sebebim şu: sabah iş arkadaşım Ghost In The Shell serisini izlemeye başlamış, benim favori filmlerinden biridir kendileri, aslında küçük bir serisi de var, bütünüyle bir şaheser. Filmini izlemekten ayrı zevk alıyorum, müziklerini ayrı seviyorum. Bazen tek başıma kaldığımda veya yolculukta vaktim varsa müzikleri başa sara sara son ses dinler kendimden geçerim. Filmin kendisi kadar güzel müzikleri de, o da yetmez gider Youtube'dan Kenji Kawai'nin devasa stadyumlarda sağlam bir orkestra eşliğinde yaptığı konser kayıtlarını açar izlerim. Şöyle bir düşünüyorum bir tane filmimiz yok böyle müziklerini severek sürekli dinlediğim, herifler binlerce kilometre öteden çok daha iyi bir biçimde tercüman oluyorlar hislerime. Bunu biraz bir türlü bir dil üretmememize bağlıyorum, yıllardır her bir şeyimiz taklit, oyun izlemeye gidiyorsunuz içinizde garip bir rahatsızlık, koca koca milyonlar harcanarak yapılmış sanat müzelerinde benzer hisler. Yıllardır hep aynı konular ve temelde çoğu kişi için gerçek bile olmayan dertlerden üretilen eserlere maruz kalmaktan yoruldum. Buradan yol nereye çıkar bilemiyorum, aslında en fazla arzuladığım şeylerden birisi kendi üretim dilimizi oluşturabilmek. Sinemada vs. şu anda Blender'la yaptığım şeylerde de biraz bunun için uğraşıyorum ancak önde pek fazla örnek olmadığı için yola dair de pek bir fikrim yok. Şu kısa film projesinde en azından mekanları kendi şehrimde hissettirecek şekilde tasarlamak istiyorum ama bu da o kadar kolay değilmiş hakikaten. Bu resimle bahsettiğim durumun alakasının olmadığının da farkındayım ama biraz içimi dökmek istedim sanırım. (Yukarıda bahsettiğim efsane konserden bir bölümü ağaşıya bırakıyorum)



8 Haziran 2023 Perşembe

USk İstanbul&USk Eskişehir Ortak Buluşması


     2023 yılı ülke tarihi açısından beklenmedik olayları sebebiyle tarihe geçerken USk tarihinde de önemli bir noktayı temsil edeceği kesin. Bu sene ilk defa sınırlarımız İstanbul'dan taşarak Eskişehir'e ulaştı. Hepimizin içinde Eskişehir'de bir buluşma yapma düşüncesi olsa da uygulamaya geçme konusunda katılımda yaşanabilecek düşük seviyelerden dolayı pek kararsızdık. Yine de bu fikir zihin panomuzun en üst köşesinde iğnelenmiş halde duruyordu, küçük bir tetikleyiciye ihtiyaç duyuyorduk. Derken USk Eskişehir'den geldi beklenen kıvılcım ve yıllar sonra ilk İstanbul dışı buluşmamızı gerçekleştirdik. Buluşmanın en güzel yanı başka bir USk ekibi ile birlikte çizebilmek oldu sanırım. Başka bir şehrin sokaklarında yanına oturduğunuzda sanki yıllardır tanışıyormuşsunuzcasına sohbet edebileceğiniz insanların da olduğuna şahit olmak doğrusu ilginç hissettirdi. Tam olarak kendi ülkemin sokaklarında gezerken denk gelmek istediğim türden bir manzaralardı gördüklerim. Sanırım büyük değişimler öyle bir seçimle gelmeyecek bu ülkeye, iğneyle kuyu kazmadan olmuyor bazı şeyler. Bu yüzden birilerinin aksine "iğneyle kuyu mu kazılır?" diye konuşarak vakit kaybetmektense ülke adına güzel bir şeyler yapıyor olmak beni gelecek adına son derece mutlu kılıyor. 



19 Mayıs 2023 Cuma

Asklepion Çizimleri - II

     Bazen çizmek istediğiniz hemen hemen her şey çok küçük bir alanda toplanmış olmasına rağmen çizim için kullanabileceğiniz süreyle alakalı sorunlar yaşayabiliyorsunuz. Bergama'da ne yazık ki benim için öyle oldu, koca bir defteri tek başına dolduracak kadar detay varmış şehirde. Umarım bu karşılaşmamızın üzerinden çok zaman geçmeden düzgün bir biçimde çizebileceğim ve hatta bazı yerleri fotogrametrik olarak tarayabileceğim zamanım olur şehirde.


18 Mayıs 2023 Perşembe

Roma Havuzu - Asklepion/Bergama

     Bilgisayar oyunlarında eğer oyun Roma döneminde geçiyorsa mutlaka kullanılan hoş bir sahne klasiği vardır, bu sahnede genelde derinliği en fazla bir karış olan, etrafı sade, ince ve zarif sütunlarla bezenmiş bir havuz vardır. Çoğu zaman su birikintisinin üzerinde renkli çiçek yaprakları da sahneye ayrı bir güzellik katar, oyunda bile olsa insan bakmadan pek geçemez. Bergama'da ziyaret ettiğimiz Asklepion Örenyeri'nde karşıma bu sahne çıkınca dayanamadım, vaktim olmamasına rağmen hemen hızla çizime koyuldum, belki ilerde başka bir oyunda denk gelirse eski halinin fotoğrafını da eklerim. Bu gördüğünüz havuz da kenardaki odaların kapılarının açıldığı bir salonda yer alıyordu. Çizim yaparken gözümde eski halini canlandırmak zor olmadı.


17 Mayıs 2023 Çarşamba

Cibali Caddesi'nden Bir Ev

     Zeyrek sokaklarında çizmiş olduğum ikinci resmi bir düğün sebebiyle tamamlayamadım, halbuki ne kadar da gaza gelmiştim. Ara sokaktaki düğüne gelen arabalar park yeri ararlarken bir noktadan sonra üzerimize falan park etmeye çalıştılar ve bu noktada biz de artık gitmemiz gerektiğini anlamış olduk. Geri geri ilerleyen arabaların totoları bir yerden sonra tehlikeli olmaya başlayabiliyor, bu da bir anıdır düşüncesiyle resmi o andaki olduğu haliyle bırakmayı doğru buldum ve işte karşınızda Cibali Cd.'den eski bir ev.

16 Mayıs 2023 Salı

USk İstanbul Zeyrek Buluşması

     Buluşmalarda İstanbul'u gezdikçe sinir oluyorum, bu güzel şehri batırmak için neden bu kadar çabaladığımızı anlayamıyorum. Anlayamadığım diğer bir konu da İstanbul'un hala nasıl direnebildiği, ben olsam herhalde en fazla 20. yüzyılı görebilirdim. İstanbul romantizminden nefret ediyorum, bu sözleri de bu çerçevede söylemiyorum. Bildiğim kadarıyla Yarımburgaz Mağara'sını İstanbul'un ilk yerleşim yeri olarak düşünebiliriz, bu doğrultuda 40-50 bin yıllık bir tarihi var üzerinde tepindiğimiz bu kentin. Buna rağmen sağını solunu traşlamaya, yok etmeye inatla devam ediyoruz. Son buluşmamızda Zeyrek Camii'ne bakarken bu düşünceler sayesinde sinir küpü oldum, hele aşağı tarafa doğru yürüdükçe karşı sırtlardaki manzara iyice sinirimi bozdu. Yine de son zamanların en kalabalık buluşmalarından birini gerçekleştiriyor olmanın verdiği hisle biraz teselli buldum. Kim bilir belki ilerde biz de öğreniriz bu şehircilik denen naneyi.



15 Mayıs 2023 Pazartesi

"M" for Moustapha Market Kapıkule/Edirne

     Bir markete Mustafa adını vermek kimin fikriydi bilmiyorum ancak ortalıkta kocaman bir "M" harfi görünce insanın çizesi geliyor. Her ne kadar çoğu zaman kuzeyli kardeşlerimize yüklensek de Trakya bölgesinde de zihinsel süreçler kendilerine garip ifade biçimleri bulmakta pek de zorluk çekmiyor. Böyle alakasız sahneler insanın aklında sebepsiz çağrışımlara neden oluyor, tüm çizim boyunca zihnimde Umut Sarıkaya'nın bir karikatüründe geçen "Give me your zekat Moustapha" repliği dolandı durdu. 

    

14 Mayıs 2023 Pazar

Trafo Direği - Kapıkule/Edirne

     Sonunda ben de aldım o meşhur defterden... Bu defteri elinde görmediğim çok az çizer kalmıştı haliyle bu durumdan etkilenmediğimi söyleyemem, zaten tam da bu boyutlarda küçük bir defter arıyordum. Kargom hızlı gelince hemen ertesi günü defteri yanıma aldım belki arazide beklerken bir şeyler çizerim diye. Bu gördüğünüz trafo kulesi yüzlerce metreden bağırıyordu çizilebilmek için ancak üşengeçliğim üzerimdeydi, kararsızdım. Sonra bu bağırmalar iyice +18 bir hal almaya başladı, küfürlerin ardı arkası kesilmiyordu, kendini çizdirene kadar uğraştı, çizerken bile tükenmek bilmedi sızlanmaları. Sonunda çizimini gördükten sonra bu sefer de gövdemi kalın çizmişsin, ben o kadar kaba gövdeli miyim diye söylenmeye başladı. Şükür ki ekip arkadaşlarımın bölgedeki işi bitti ve beni sonunda bu huysuz trafo direğinden kurtardılar.


8 Nisan 2023 Cumartesi

6 Şubat Hafızası Projesi Buluşması - III


     Kenarda bekleyen son buluşma postuna böylelikle gelmiş bulunuyoruz. Bu posttan sonra hemen bir sürü çizer tarafından gönderilen bir sürü güzel resmi klasörleyip projede kullanılmak üzere postalayacağım ve üzerimden büyük bir yük kalkmış olacak. Şimdilik benden bu kadar, bir sonraki posta kadar sağlıcakla kalın... 

7 Nisan 2023 Cuma

6 Şubat Hafızası Projesi Buluşması - II

 

     6 Şubat Projesi kapsamında yaptığımız çizim buluşmalarının ikincisi de bu şekilde geçti. Bu buluşmada ben de bir çizim yapabildim sonunda. O kadar insan katkıda bulunurken çizim yapamasam üzülürdüm doğrusu. Bu sebeple kendimi vicdan azabı içerisinde bırakmamak adına ne kadar hiç sevmesem de fotoğraftan bir adet çizimi tamamlayabildim.